İnsanlar güvenen bir varlık olarak doğmasına rağmen güven duymamayı toplumsal süreçte öğrenmektedirler. Yaşadıklarımız insanların birbirine hâl diliyle
Allah ve Resûlü’nün karşısında bulunan kimselerle olan sosyal ilişkimiz selamlaşmamızdan komşuluk ilişkimize, ikramlarını kabul etmeden aile düzenine kadar en ince ayrıntısıyla belirlenmiştir.
Muhabbetlerimiz, dünya ve ahiret saadetini kazanmak için moral mi oluyor bizlere yoksa yaptığımız salih amelleri eritecek kıvamdaki günahlar mı depolatıyor bizler farkında bile olmadan?
İletişimde ortaya çıkan sorunların başka bir nedeni de şudur: Kadınların beyninin iki tarafında da konuşma merkezi vardır. Erkeklerin ise sadece sol beyinde konuşma merkezi vardır. Bu sebeple kadınların konuşma ihtiyacı daha fazladır.
Kulluğumuzun, ibadet heyecanımızın zaman zaman durgunlaşması hayatın mevsimsel değişiklikler içerisinde yaşanıyor olması kadar normaldir. Durumu tespit etme, hemen müdahale etme,
“Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık.” diyor Ahmet Haşim. Bugün biz bu yakınmaları yaparken horozlar yerine teknolojik aletler demeliyiz.
Sevgiye de bir ahlak düzeyi getirmek zorundayız. Bir hanımın eşini sevmesi, ona her gün eksiksiz ziyafet sofraları kurmasını gerektirmiyor.
Allah, kurbanı keserken bizim kendi ölümümüzü tefekkür etmemizi istiyor bizden. “Belki uzanmış yatanın bir koç değil, bizzat kişi kendisi olduğunu hayal etmelidir...
‘Kullarım! Benden dileyin. İzzetime ve celalime yemin olsun ki bugün benden ahiretiniz için ne dilerseniz onu vereceğim. Dünyanız için de ne isterseniz ona bakacağım.