Teknolojiyi, kulluk ve insanlık kalitemizin artmasına hizmet ettiremediğimiz müddetçe, teknoloji bizim aile bağlarımızı, muhabbetlerimizi ve sayılı olan nefeslerimizi çalmaya devam edecektir. Bizler evlerimizi...
Amacımızın ikna olduğu hissine kapılmadan tartışmadan uzak kalarak muhabbetimizi sürdürmeliyiz.Tartışmak, ikna etmek ve düzeltmek değildir. Şeytanın bizim önümüze çıkardığı tuzak çukurlardan biridir.
En güzel iletişim; imanın nuru ile aydınlanmış gözlerden gözlere yansıyan samimiyet dolu sözlerle sağlanabilir. Bu da ancak Allah'ın kalplere lütuf olarak bıraktığı sevgi ve merhamet filizlerini kurutmamakla mümkündür.
Yaratıldığımız günle başladı hayat serüvenimiz. Sonraları “anne” diyeceğimiz başka bir insana bağlı olarak geldik dünyaya. […]
Bizden sonraki nesillere korkarım ayıplarımız ve günahlarımızdan başka bir şey bırakamayacağız.
Kalbimizin en kuytu yerlerinde hâlâ canlılığını muhafaza eden, çağın kirinden nasiplenmemiş bir köşe varsa eğer...
Selamlaşmayı bir kez daha denesek mi dersiniz?
Sebepsiz, anlamsız yere çocukların oyuncak kavgası yapması kadar komik gerekçelerle en yakınlarımızla dahi oturup konuşabilme becerimizi kaybetme noktasına geldik diyebiliriz. Kendimizi kameraya alsak izleme rekorları kıracak tiyatroların başrol oyuncuları olabiliriz.
Zira tartışma ve münakaşa, Müslüman’ın iletişimdeki etkinliğini de azaltır. Bir Müslüman için en önemli unsurlardan biri olan iletişimin kör noktadan yol alması ise Ümmeti Muhammed’in amacına ters bir hareket olur...
Oysa çok değil bundan birkaç asır öncesine kadar evlerinin kapılarını kilitlemeyen, kendisine güvendiği kadar Müslüman kardeşine de güvenen, kardeşinin sözünü senet kabul eden, düşman safına asla bir kardeşini koymayan, kazanacağı hiçbir menfaati din kardeşinden daha değerli görmeyen nesillerin torunları değil miyiz biz?
“Sonra Allah’ın bana söylediği ilk dersi hatırladım; “İnsanın kalbine neyin hükmettiğini öğren. Anladım ki, insanın kalbine […]
Kendimizi o kadar farklı şeylere bölmüşüz ki kendimizden haberimiz yok, kendimizden kopmuşuz, kendimizden uzaklaşmışız. Dolayısıyla içsel olaylarımızı yönetemiyoruz. Yönetemediğimiz gibi dışsal, iletişim süreçlerini de yönetemiyoruz.