Osman Bey’in oğluna nasihat olarak söylediği ve Osmanlı’nın hâkimiyeti boyunca gözettiği şu düsturlar Osmanlı’nın temel dinamiklerini bizlere göstermektedir: “…Oğlum! Sana Ümmet’in âlimlerini tavsiye ederim..
Mısırlı âlim Ragıb el-İsfehanî’ye göre; bilinenden ilme varma kuvvetine fikir, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür deniyor.
Gazali rahmetullahi aleyh; tefekkürün meyvesinin ilimler, hâller ve ameller olduğunu ifade eder ve ilmin tefekkürün özel meyvesi...
Günahların hayatın her alanındaki olumsuz etkisi ilim için de geçerlidir şüphesiz. ilim ve günahlar birbiri ile ters orantılı olarak bizleri etkiler. Bu hususta İmam Şâfi rahmetullahi aleyhin kendisine Hocası İmam Malik’in tavsiyesi olarak:
Hayatımıza aktarabildiğimiz doğru bilgiler aklımızın gıdası ve ruhumuzun cilâsıdır. Boşluktan doluluğa, hamlıktan olgunluğa, negatiflikten pozitifliğe, eğriden doğruya, hep onunla hicret ederiz. “Boş başakların başı yukarıdadır...
Yahudi ve Hristiyanların ellerindeki kitaba rağmen dinlerini yaşamadıklarını söylüyor. Demek ki sadece kitaba sahip olmak, onu sürekli elinden ayırmamak yetmiyor. ..
Seviyoruz, ilmi, ilmiyle amil olan âlimleri. “Ya âlim ol, ya öğrenen ya da onları dinleyen. Dördüncüsü olma helak olursun.” diyen Resûl’ün peşinden gidiyoruz. İlme adanmış gözler, ilme adanmış yürekler bekliyor Ümmet’imiz.
Bugüne kadar hamdolsun, ameliyatlık bir durumun olmadı ama olan yakınlarım oldu. Onlar vesilesi ile gördüm ki insan, vücuduna neşter vuracak cerrahı seçerken kılı kırk yarıyor haklı olarak...