“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu, dosdoğru dindir.” Ancak Allah’a has kılarak… özünü bozmadan, başka bir puta yer vermeden ancak Allah’a has kılarak yaşamak bu hayatı, İslâm’ı…

 

Bazı çok kıymetli değerler vardır. Katıksız olunca, içine bir şeyler eklenmeyince değerdir onlar. Özlerine, benliklerine bir şey almak istemezler, alınca muhakkak bozulur özleri. Hatta içlerine zararlı azıcık bir madde alsalar bile bozulur benlikleri. Hatta yok olabilir.

 

Saf altını düşünelim. Günümüzün madden en kıymetlisi. İçine bakır koydukça gramı da düşüyor, değeri de. Veya en sevdiğimiz bir yemeği tasvir edelim. Çok güzel ve zahmetli. Emek emek yapılmış, siz de çok açsınız (tabi aç olunca yemek daha da güzel görünüyor). Tam yiyeceksiniz ki içine sıvı bir ilaç düşüyor, hemen de dağılıyor her yere. Dıştan görüntüsüne bakınca bir problem yok ama yenmeyecek hâle geldi artık o yemek. İlaç girdi. Yiyebilir misiniz? Bir kıymeti kaldı mı ? İçine ufak bir deterjan/zehir (zararlı bir madde) girince gitti tüm lezzeti, yiyemediniz o güzelim yemeği. Buna benzer birçok örnekle birlikte Müslümanlığımız da bu noktada duruyor.

 

İslam’ımız şüphesiz en güzel din ama “yalnızca İslam” olunca İslam. Kendi özünden uzaklaştırılmadan yaşayınca en güzel din o. Bizler de bu dinin temsilcileriyiz. Tuvalet adabımızdan eş adayı seçimimize kadar her alanda Müslüman’ız biz. Yani her alanda İslam temsilcisiyiz. Herhangi bir alanda, yerde başka bir dine geçmediğimize göre her anımız İslam’ımıza göre olmak zorunda. Küfre benzeyen, benzeşen hiçbir şey bizim odamıza, kıyafetimize, mutfağımıza, ahlakımıza girmemeli. Bu güzel İslam’ımızın zehri; küfür ve küfrün temsil ettiğidir. Hiçbir anımızda küfürden hiçbir davranış taklit vs. alamayız. Adı üstünde zehirdir o. Güzel yemeği bozduğu gibi Müslümanlığımızı da bozar. Bu da temsili olduğumuz dinimiz için bir tehdittir. Basit göremeyiz. Küfürden gelen her şeye zehir olarak bakmalı ve ona göre önlemimizi almalıyız. Zaten Efendimiz aleyhisselam: “Kim bir topluluğa benzerse o, onlardandır.” buyurmuyor mu?

 

Mü’min isek güzel yemeği yemeye ilk biz adayızdır. Üstümüze düşen yemeğimize zehir düşürmeden yiyebilmek… Yoksa zehirli yemek midemizi bozacak. Özümüze dönmeli, dinimizi taklitsiz yaşamalıyız. Sadece Rabbimiz’in istediği gibi yaşanmalı. Zira İslam’ın taklite de katkıya da ihtiyacı yoktur.

 

Haydi! İslam’ımıza dönelim. Evlerimizde, iş yerlerimizde, cemiyetimizde nerde ne kadar küfür zehri varsa atalım. Artık yeryüzünü İslam ile nurlanan bir yer hâline getirelim…

 

ElifElif Dergisi – Sizden Gelenler / Şule Akimal

Categories:

Comments are closed