40
Hilafetin bulunduğu, şeyhülislamın devlet başında olduğu bir dönemde, sanatkâr adıyla birisinin çıkıp küfrün yüz yıl sonra ne yapacağına dair çizmiş olduğu resim, Nureddin Yıldız Hocamız’ın başını çektiği bir kadro tarafından tahlil edildi. Geçmişi ayıplayıp, hilafeti irdelemekten ziyade sanat adı altında yazılıp çizilenlerin daha sonraki yıllarda nelere mâl olabileceğinin fark edilmesine dikkat çekilmiş olundu.

 
Resmi yorumlamadan önce resim içerisinde kullanılmış olan mihrabı ele almamız gerekiyor. Mihrap; camide imamın namaz kıldırdığı ve cemaate önderlik ettiği yerin adı olduğundan hepimiz tarafından bilinmektedir. Mihrap kelimesi Kur’an’da geçmekte ve harp yani savaşın yapıldığı yer manasına gelmektedir. Namaz ise şeytan ile yapılan savaşın en büyük örneğidir. Buradan yola çıktığımızda mihrabın dinî simgesinin ne kadar büyük olduğunu anlayabiliriz. Çünkü mihrap bizim savaşımızı, Şeriat’ımızı, hilafetimizi, akidemizi, kulluğumuzu yani Müslümanlığa dair her şeyimizi simgelemektedir.

 

 

Resimde yer verilmiş bir başka figür de rahledir. Rahle; Emevi Dönemi’nde kadıyı, Abbasi Dönemi’nden itibaren ise hocayı dolayısıyla da Kur’an’ı temsil etmekteydi. Bu sebeple rahle; Kur’an’ımız ve ilmimiz açısından önemli bir yerde durmaktadır.

 
Şimdi asıl meseleye, tahlilimizin konusu olan “mihrap” tablosuna gelelim. Bu resim 1900’lü yıllarda Osman Hamdi Bey tarafından çizilmiştir. Bu resme dikkatle baktığımızda mihrabın üst kısmında Ayetelkürsi’nin yazılı olduğunu görmekteyiz. Mihrabın ön tarafına ise bir rahle ve bu rahlenin üzerine oturtulmuş bir kadın bulunmaktadır. Bu görüntü, İslam’ın hukuk sistemi ve Osmanlı’nın hilafet sisteminin ayaklar altına alınması anlamına gelmektedir. Çünkü bu değerleri simgeleyen rahlenin üzerinde kadın durmaktadır.

 

Resimde kadının oturuş şeklinin de normal bir oturuş olmadığı fark edilmektedir. Kadının avreti galizası, Osmanlı’nın Kur’an koyduğu rahleyi doldurmuş, Kur’anlar ise ayaklarının altına alınmıştır. Bu iki durum arasında düşünmeye bile hayâ edeceğimiz şekilde bir benzetme vardır.

 
Bu adamın aynı zihniyeti sergilediği ve çok meşhur olan bir diğer tablosu daha mevcuttur ki bu tablo insanlar arasında çokça bilinen ve maalesef Müslümanların bile evlerine sanat adına alıp astıkları “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablodur. Resimde bir cami penceresi görülmekte ve bu pencerenin önünde kaplumbağalar bulunmaktadır. Kaplumbağalar cami cemaatine benzetilmekte, resimde bulunan adam ise imamı simgelemektedir. Büyük ihtimalle adamın elindeki kaval da ezanı temsil etmektedir.

 
Sanatı serbest bırakmanın anlamı yoktur. Bu resmin, şeytanın profesyonelce yaptığı bir yatırım olduğu çok açık bir şekilde ortadır. Çünkü bir insanın düşünemeyeceği boyutlar düşünülmüştür. Bu yüzden tabloyu inceleyen Müslümanların anlaması gereken iki nokta vardır. Bunlardan ilki; şeytan bir kadını çökerttiğinde, satın aldığında, Kur’an’sız bıraktığında dini istediği gibi yönlendirebilecektir. İkincisi ise resimdeki çizim “ya Kur’an ya da kadın” demektedir. Kur’an atılmış, kadın ise alınmış durumdadır.

 
Bu resim üzerinde tefekkür etmeli ve ders çıkartmalıyız. Biz, toplum olarak genelde Osmanlı’nın güzelliklerinden bahsederiz de yaşadığı sosyal hayatı, çok da özümseyebilmiş değiliz. Ama insan düştüğü yerden kalkar, geçmişteki olayları tefekkür edip ders çıkartmak belki de bu nesil için milat olacaktır. Bu sebeple bizim toplumu düştüğü yerden kaldırmamız gerekir ki bu çok önemli bir görevdir. Fakat yaşadığımız asırda, formüller ve projeler güncellenerek devam etmektedir. Bize düşen diğer bir görev; projenin ilk çıktığı noktayı anlamaktır. Bu ise gelinen noktadaki oyunları anlamamıza yardımcı olacaktır.

Düzenleyen: Sümeyye Maral / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed