Allah-u teala insanı yaratıp dünyaya yerleştirirken ona verdiği özelliklerden biri de toplumsal olmasıdır.Üzerine yüklediği vazifelerde dahi hem kişisel hem toplumsal boyut vardır.İslam dini sadece kişinin kendisini cennete götüren bir din değil, aksine kaç kişinin cennete gitmesine vesile olduysan o kadar sevap aldığın bir dindir.Bizlere dinimizin ulaşmasında vesile olan peygamberlere bakıldığında hayatları boyunca en büyük mücadeleleri insanlarla olmuştur.
Bu din insan dinidir. İnsanı Allah’a davet etme dinidir.Allah’a davet, risaleti taşıması için seçtiği peygamberlerin yegane vazifesidir.İşte bundan dolayı davet, en şerefli görevlerdendir.
Allah-u teala ”Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun.” buyurarak şartlar ne olursa olsun insanlarla iletişimin koparılmamasını istemiştir.
İletişim;gönderici ve alıcı konumundaki iki insan ya da insan grubu arasında gerçekleşen duygu,düşünce,davranış ve bilgi alışverişidir.Allah’ın bizden istediği iletişim de müminin inandığı gerçekleri henüz bilmeyen veya fark edemeyen insanlara ulaştırmasıdır.
”Bir düşüncenin ve davanın inşasında dilin imarı birincil hedeftir.Dilsiz hangi doğruyu nasıl tanımlayacaksınız?” Dil düşüncenin kalbidir.Karşımızdaki insanda bir şeylerin meyvesini görmek istiyorsak önce onun gönül toprağına sözler ekerek başlamalıyız.
Kıyamete kadar gelecek olan tüm insanları içine alan bir ümmet isek ve derdimiz bütün insanlık ise insanları neye, niçin, nasıl davet edeceğimizi iyi kavramış olmamız gerekmektedir.”Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır.” ayeti bizlere neyi,nasıl yapmamız gerektiği ile ilgili kılavuzluk etmektedir.
Hepimiz insanız ve kodlarımıza hata yapabilirlik işlenmiştir.Nasıl ki hata yapabilir ayarda isek hatayı düzeltme görevi de aynı ayarların içinde, aynı bünyede mevcuttur. Bananeci bir ümmet olamayız.Hatayı düzeltmek her müslümanın görevidir.
Muhatabımıza davamızı ulaştırırken hiç şüphesiz dikkat etmemiz gereken hususlar vardır.Bunlardan ilki ve en önemlisi;tatlı dilli ve güler yüzlü olmamızdır.Bu konunun önemini idrak etmemiz için aklımıza ilk gelen en güzel örnek Musa aleyhisselamın Firavunun yanına gönderilme hadisesidir.Allah-u teala peygamberini kendini ilah ilan eden bir azgının yanına tebliğ etmesi için gönderirken ”Ona yumuşak söz söyleyin.” buyuruyor.Durum incelendiği zaman bir tarafta peygamber var,diğer tarafta en büyük düşmanlardan birisi var.Fakat söz konusu Allah’ a davet olunca karşımızdaki kim olursa olsun konunun güzelliğinden dolayı bizim en güzel hale bürünmemiz gerekir.Ki bizim karşımıza çıkacak olan insanlar Firavun bile değil, belki sadece Firavunlaşmış insanlar olacaktır.
Hitap yelpazemiz herkesi içine alacak kadar geniş olmalıdır.Bizim çabamız düşmandan kardeş çıkarma yarışıdır.Akşamları eve gittiğimizde ”Bugün bir kardeş daha edinebildim mi?”diye kendimizi hesaba çekmemiz gerekmektedir.
Bir yanlış gördüğümüz zaman mümin olarak o kardeşimize hakkı tavsiye ederiz.Hakkı tavsiye etmek bağırıp çağırmak değil,nasihat edip kenara çekilmektir.”Davette en güzel üslup, söylenmesi gerekeni,yapılması icap edeni en estetik,en hikmetli ve en basiretli bir şekilde muhatabın kalbini etkileyecek tarzda takdim ve tebliğ etmektir.”
Karşımızdaki insanla diyalog halinde iken gönlümüzden gelip dilimizden dökülen kelimeler muhatabımızın aklını ve kalbini doyurucu olmalıdır.Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem iletişimde iknaya önem vermiş, görünüşte değil, özde inanan ,samimi ve dürüst insanların oluşturduğu bir toplum hedeflemiştir.
Amacımızın ikna olduğu hissine kapılmadan tartışmadan uzak kalarak muhabbetimizi sürdürmeliyiz.Tartışmak, ikna etmek ve düzeltmek değildir. Şeytanın bizim önümüze çıkardığı tuzak çukurlardan biridir.Bizim vazifemiz, sadece tebliğdir,ulaştırmak, haber vermektir.
İnsanları tek doğruya davet ederken kendilerinin doğru olarak inandığı düşünceleri aşağılamak, saygı göstermemek, bizim savunduğumuz doğrunun insanlar nezdinde itibarının azalmasını sağlar.İnsanların düşüncelerine saygı duyduğumuzu hissettirirsek bir ayna misali onlar da bize saygı duyacak ve dinlenilmeye değer bulacaktır. ”Onların Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşarak Allah’ a sövmesinler.”
Niyetimiz bir kardeşimizin gönlüne hitap etmekse eğer o kardeşimizin gönlüne girene kadar sabretmeliyiz. Sabretmeli ve o insanın hatasından dönmesi için ona süre tanımalıyız.Çünkü şeytan asırlardır bu projenin üzerinde çalışarak o kişiyi o hataya düşürdüyse hatadan bir anda vazgeçip dönmek o kadar da kolay olmayacaktır.Bu süreçte devamlı onun yanında olmalı ve her baktığında ona doğruyu hatırlatan bir tablo olmalıyız.İlaç ne kadar uygun olursa olsun belli bir süre aynı dozda alınması gerekir.Bir kere bir şeyi anlattıktan sonra hatada ısrar ettiğini görüp sinirlenip çekip gidersek davetçi kimliğimize yakışır bir hareket yapmış olmayız.Sinirlenince davet yapamayız. Allah’ın davetini öfkesini kontrol edebilenler yüklenmek zorundadır.
Karşımızdaki insanın yerine kendimizi koymalı, ona şefkat ve merhametle davranmalıyız.”Ey Muhammed, sen Allah’tan bir rahmetle onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba,katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafındakiler dağılıp giderdi.” Biz insanları kaçırmak için değil, tek yürekte toplamak için gayret ediyoruz.Vusülsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzdendir düsturunu itibar alıp hala daha bir yerlerde sorun oluyorsa oturup kendimizi,metodlarımızı bir kez daha gözden geçirelim derim.
Ümmügülsüm Yeşil / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed