SORU: Hocam Selamünaleyküm,
Vakıf insan nasıl olmalıdır, ömrünü vakfetmeye çalışırken kendi eline geçen her kazancı, kendisininmişçesine harcayabilir mi, çocuklarının geleceğinin maddi yönlerini düşünmesi caiz midir?
CEVAP:
Bir şeyi VAKFETMEK, mülkiyetini Allah’a kullanımını insanlara devretmek demektir. Bu anlamdan yola çıkıldığında mecazi olarak insanın kendisini vakfetmesi yani VAKIF ADAM olması şu anlamı çağrıştırmaktadır: Allah yolunda ve insanların maddi manevi hizmetlerinde ömür tüketmek. Biz umumiyetle vakıf adamlığını ya da vakıf işlerini, fakirlere erzak dağıtmak ya da sel felaketi gören yerlere battaniye götürmekle sınırlı tutuyoruz. Bu, bir bütünü belki de en küçük parçasından anlamak gibi bir durumdur. Daha geniş bir açıdan bakarak vakıf mantığını yakalayabilenlere, başka bir ifadeyle de yapılması gereken ne ise onu yapmaya kendini adayanlara VAKIF ADAM diyebiliriz.
Vakıf adam olmakla alakalı söz söylemeden önce kesin bir ölçü olarak şunu belirtmek isterim:
Vakıf adam olmak hiçbir şekilde, yaptığı işlerin bedelini insanlara ya da bulunduğu cemaate ödetmek değildir. Vakıf adam olan mü’min, ne yapacaksa yapar ve bedelini Allah’tan başkasından beklemez. İnsanların olumlu veya olumsuz tepkileri ile kendini yönlendirmez. Namazı nasıl, kimin ne diyeceğine bakmadan, Allah için yapılacak bir ibadet düzeyinde yapmaya çalışıyorsa vakıf mantığı ile yaptığı işlerini de o şuurla yapar. İstişare eder, hatalarından döner ama insanların ekseninde kalmaz. Aksi takdirde vakıf işi yapmakla amelelik arasında ameleliğe doğru ağır basan bir iş yoğunluğu üzerinde kalmış olur.
Bir mü’minin vakıf adamlığı prensipleri olarak şu hususları öne çıkarmamız gerekiyor:
İnsanlara hatta canlılara hizmet bir ibadettir. Vakıf adam, Allah’tan başkasına yönelmez, iltifat beklemez, alaka aramaz; Allah’ın mahlûkatına hizmet ettiğine göre muhatabı Allah olmalıdır. Allah için yapıp, Allah’ın kullarından beklemek yanlıştır. Ahiret için yatırım yapma mantığı ile hareket etmelidir. Vakıf adam, ne kendisini ne de yaptığı işi yapboz tahtası gibi göremez. Bilgiyi, enerjiyi, umudu israf etmemelidir. Yapabileceğine inandığı işleri üslenmelidir. Kendisine bağlanan umutları boşa çıkarmayı bir çeşit israf olarak görmeli ve bundan şiddetle kaçınmalıdır.
Vakıf adam, yaptığını Allah için ve ibadet anlayışıyla yapar. Bu ibadeti de basit görmez. Özellikle de yaptığını ibadet görüyor diye, diğer ibadet düzeyindeki işlerini ihmal etmez. İbadetleri birbirine ezdirmekten sakınır. Mesela, vakıf adamlık bir ibadettir, insanın geçindirmekle mükellef bulunduğu çocuklarına karşı görevleri de ibadettir. Çocukları ile ilgilenmek onu, insanlarla alakadan tamamen koparmadığı gibi vakıf işleri nedeniyle ailesi içindeki görevlerini de ihmal etmemelidir. Kendisi insanların çocukları ile ilgilenirken onun çocukları ile de ilgilenecek bir vakıf adam aranmamalıdır. Bu duruma gelmesi hâlinde bir yandan kazanan diğer yandan da zarar eden bir tüccara benzer ki, böylesi bir tutum hatadır. Böyle bir denge kuramayan ise vakıf işleri ile ilgilenmemelidir.
Vakıf adam, görevleri arasında bir, ‘önemli ve öncelikli’ sıralaması muhakkak yapmalıdır. Aile de önemlidir mesela bir çevre hizmeti de. Çevre hizmeti denebilecek bir iş, aile sorumluluğu yanında hesabı bile yapılamayacak kadar düşük kapasitede bir görev olmalıdır. Bu mantığı da istişare ile oluşturmalıdır ki, aldanmış olmasın.
Vakıf adam şunu kesinlikle bilmelidir: Şeytan, her insanla o insanın ağırlığı kadar ilgilenir. Evinden camiye giden bir mü’min ile ev, cami ikilisine bir de kendini insanlara maddi veya manevi bir hizmete adanmışlık ilave eden bir mü’min, şeytan için daha ağır planların yapıldığı biridir. Bunu bilmeli ve buna göre sabır, sebat planları yapmalıdır. Şeytanı, sadece önünden geçenlere çengel atan biri zannetmek hatadır. Bizim, heyecanımız arttıkça onun da heyecanı artmaktadır. Biz gayret ettikçe o iki kere gayret etmektedir. Vakıf adamlığının getireceği bu ek strese hazır olmayan, yaparken bozan biri olabilir. Vakıf adamlık, insanlarla alakada yoğunluk demektir. İnsanları rengârenk, bin bir dalda kabul edemeyen bu işe girmemelidir. Camideki insanı çarşıda da göreceğini zanneden yanılır. İnsanların dünü ile bugünleri arasında kimlik farkı olabileceğini bilmelidir. Her insan bir âlem ve her âlem içinde binlerce âlem var diye düşünmelidir. Her türlü ihanete, itilmişliğe, nankörlüğe hazır olmayan eğitimsiz bir kaptan durumundadır. Buna dikkat etmelidir.
Vakıf adamlık, üç tehlikeli fitne ile içli dışlı olmayı gerektirebilir. Bunların biri kadın, diğeri para, üçüncüsü de şöhrettir. Bu üç fitnenin bir ateş olduğunu asla unutmayacaktır. Bir de, kendisinden önce şeytanın bu üç fitne ile kim bilir milyonlarca insanı cehenneme kaydırdığını da asla unutmayacaktır. Başta belirttiğimizi gibi vakıf adamlığı bir ibadettir. Her ibadette olduğu gibi bunun da kaygan noktaları vardır, zorlukları ve bıktırıcı yanları vardır. Dikkat etmek şarttır. Dikkat etmeyenlerin gidebileceği hiçbir yol yoktur esasen.
Vakıf adamlık saati ve takvimi imha etmiş olmayı gerektirir. Takvime aldanmaz. Yılların geçip geçmediğine aldırmaz. O, hasatı cennette yapılacak işlerin peşinde olmalıdır. Eğitim veriyorsa eğitimin sonucunu bir yıl veya on yıl sonra görme sevdasında olmamalıdır. Toprağını sürer, tohumunu eker, sulamasını yapa ve mahşeri bekler adamdır o. Allah yardımcınız olsun. Sizi de bizi de dinimize hizmete vakfedilmiş insanlar olmaya muvaffak kılsın.
Selamünaleyküm.
Comments are closed