İnsan sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır. Toplumsal hayatta yaşaması, sosyal çevre edinmesi ve sosyal ilişkiler kurması fıtrata uygun yaşamasıdır. Şeriatımızın insanın olduğu her alana dair kendine özgü ve dışarıdan izlenebilir bir tarzı vardır. Müslüman’ın her alanda kimlik testinden geçiyor olması da buna bağlıdır. Rabbimiz, kullarını her an imtihan edeceğini ve hiçbir durumda da sahipsiz bırakmayacağını söylemiştir. İbadetlerimize dair hesaba çekileceksek o ibadeti nasıl yapmamız gerektiği de bize öğretilmiştir.
Dinimiz; fıtratımıza uygun, yaşanılabilir kurallar manzumesinden oluşmaktadır. Müslümanlık da Şeriatımızın bireysel, sosyal ve siyasal her alana dair bakış tarzı ile sisteminin içselleştirilmesi ve uygulanmasıdır. Müslümanlık libasını giymek, İslam’ın boyasıyla boyanmak demektir.
Müslüman ile Müslüman olmayan kimse arasındaki en önemli fark; mü’minin zihniyeti, bakış açısı ve yaşam tarzıdır. Mü’minin imanının şuurunda yaşıyor olması, Rabbi’nin huzurunda devamlı rükû pozisyonunda olduğunu idrak etmesidir. Müslüman’ı değerli kılan izzetidir. Kaynağı Allah olan bu izzet, katışıksız sevgi ile mümkündür. Böylece kulluk tat verir ve ibadet anlam kazanır.
Mü’min, bu izzet ve kulluk hissiyatını kaybetmeden medenîliğini sürdürmek ve toplumda yaşamak zorundadır. Toplumun renginden etkilenmeden aynı toplumda farklı din ve kültürden insanlarla birlikte yaşama ve ilişki kurma durumundadır. Bu ilişki kalpte onlara karşı sevgiyi beslememeli, izzeti düşürmemeli ve taviz verdirmemelidir.
Mü’minlerin en büyük karakteri; birbirlerine karşı dost olmaları, Allah ve Resûlü’ne düşman olanlara karşı kalplerinde muhabbet duymamalarıdır.
Müslüman olmayanlara karşı duygularımızı, tavrımızı ve bakış açımızı Rabbimiz şöyle anlatmıştır:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.”
“Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.”
“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız; benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur.”
Müslüman olmayan kimselere karşı itikadımız budur. Davranış ve ilişkilerimizdeki ölçülerimizi ise yine Şeriatımız belirlemiştir.
Allah ve Resûlü’nün karşısında bulunan kimselerle olan sosyal ilişkimiz selamlaşmamızdan komşuluk ilişkimize, ikramlarını kabul etmeden aile düzenine kadar en ince ayrıntısıyla belirlenmiştir.
Selamlaşmada; selam, Müslümanlar arası sevgi ve muhabbet duygularını artırmak için kullanılan iletişim aracıdır. “Selam, hidayete tabi olanlara olsun.”
Müslüman olmayanlarla karşılaşıldığında önce onun selam vermesi beklenir. Mü’min tarafından selamlaşmada “selam” lafzından ziyade “merhaba” gibi günlük ifadelerin kullanılması daha uygundur.
Komşuluk ilişkilerinde, inanç ayrımı yapılmaz. İmanî konular hariç sosyal ilişkilerde düzey, Müslüman bir komşuyla olduğu gibidir. Hasta ziyareti, cenaze defin işleminde yardım, başsağlığı dileme, çocuğu dünyaya geldiğinde tebrik gibi sosyal nezaket çerçevesinde iletişim caizdir, hatta gereklidir de ancak kilisedeki cenazesine katılmak gibi dini görüntü ve içerikli törenlere katılmak doğru değildir.
İkramlarının kabul edilmesi durumunda, Müslüman olmayanın ikramından helal olan şeyler yenebilir. Ehli kitabın kestiği etin yenmesi; “Müslüman’ın kestiği gibi keserlerse” şartına bağlıdır. Müslüman da hayvan kestiğinde zaten Allah’ın adını anmadıkça kestiği yenmez. Şuna dikkat edilmelidir: Bu sözü edilen hüküm, ehli kitaba mahsustur müşriklere vb. kimselere ait değildir.
Müslüman olmayan biriyle evlilik konusunda; müşriklerle evlilik yasaktır.
“İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de mü’min bir cariye Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de iman eden bir köle, Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır.”
Ehli kitap olan kadınlarla nikâh ise caizdir. Müslüman bir kadının Müslüman olmayan bir kimseyle evliliği ise haramdır.
Akraba ilişkileri, anne babaya itaat noktasında itaat edilemeyecek tek alan; Allah’a şirk koşma ve dinî hususlardadır. Onun dışındaki ilişki Müslüman anne-baba ile olan ilişki gibidir.
Müslüman olmayan kimselerle olan insani ilişkimiz iki ana şarta dayanmaktadır. Dinî konularda bizimle savaşmadıkça ve yurtlarımızdan çıkarmadıkça onlara karşı adaletle muamele esastır. İyiliklerine karşılık verme, hediyeleşme, teşekkür etmeyi ihmal etmeme gibi hususlarda ayniyle muamele edilir.
…
Hafsa Bilgin / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed