01

 

Dinimiz Hayat Dinidir
Dinimiz kâmil bir dindir. Rabbimiz’in kulları için seçip razı olduğu Şeriatımız’da eksik kalmış ya da fazladan duran hiçbir hüküm yoktur. İnsanın fıtratı, onuru, şahsiyeti ve kimliği ile yüzde yüz uyumlu olan bu programı yüklenmiş bir mü’min, haramın ve helalin sadece onu yaratan tarafından belirleneceğine iman etmiş kişidir. Bu imanının gereği olarak da ömrünü sermaye görür; onu kullukta en verimli şekilde kullanmanın, hayatı denge üzere yaşamaktan geçeceğini bilir.

 
Allah Teâlâ’nın, yapılmasını emrettiği amellere “farzlar”, kesinlikle sakınmamızı istediği amellere ise “haramlar” deriz. Bunlar hududullah’tır, yaklaşılmaması ve aşılmaması gereken kırmızı çizgilerimizdir. Bir de mübahları vardır ki insan, yapıp yapmama konusunda serbest bırakılmıştır. İnsanlık için çıkarılmış Ümmeti Muhammed’in ayırıcı vasfı olan denge kavramı, burada serbestliğin sınırını çizer ve bizi insanca bir yaşam çizgisine çeker. İhtiyacın altında ya da çok üstünde kullanılmış bir mübah alanımız yoktur, aşırıya gidildiğinde derecesine göre mekruh veya haram sınırı çiğnenmiş olur. Yetişkin bir insana günde altı, yedi saat uyku kâfidir. “Uyumak mübahtır.” diye bu süreyi on – on iki saate çıkarmak ise hâlâ mübahlık sınırları içinde değerlendirilemez. Tersi için de aynı ölçü geçerlidir. “Ümmet, zulüm altında iken uyku bana haramdır.” diye üç günde bir, üç saat uyumak da insan fıtratına aykırıdır. Çünkü bizim üç günlük hesaplarımız, bir haftalık küçük hedeflerimiz olamaz. Günde on saat uyuyandan bu Ümmet’e hayır gelmeyeceği gibi kendini bile ayakta tutamayan bitkin, çökmüş, pısırık insanlardan da hayır çıkmayacağı aşikârdır. Gerçek bir mü’min kimliği, hayattan kopmuşluğu gerektirmez.

 
Bu nasihati, Abdullah bin Amr radıyallahu anh üzerinden alıyoruz: “Bedeninin sende hakkı var, gözünün hakkı var, hanımının hakkı var, misafirinin hakkı var.” buyuruyor Efendimiz aleyhisselam. Bu uyarı, haram işledikleri için değil. Sabaha kadar namaz kılmak, bütün günlerini oruçlu geçirmek isteyen ve Allah’tan uzaklaşırız düşüncesiyle evlenmekten kaçınan sahabiler için yapıldı. İbadette bile aşırılığı meneden dinimiz, elbette ki eğlenme ve dinlenmeyi de yaşamın ana gayesi hâline getirmeyi tasvip etmez.

 
İlahî rızayı kazanmak ve Cennet’e kavuşmak umudunu hayatının gayesi bilen kişi için dünyada hiçbir şey amaç olamaz, sadece araç hükmünde kalır. Ancak bu araçlığa hizmet ettiği ölçüde değer ve itibarı haiz olur. Böylece niyeti kişiyi uyurken bile sevap kazanma noktasına eriştirebilir. Ertesi günü canlı, dinç, zinde bir şekilde Ümmet’in geleceği için çalışarak geçirmeye vesile olan bir uyku, mahza ibadettir. Bu zaviyeden izlendiğinde aynı hüküm eğlenme, piknik gibi ruhu dinlendiren faaliyetler için de geçerlidir. Çünkü bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur. Her ikisinin de ihmal edilmemesi, hakkının verilmesi gerekir. Zira kafayı ihmal ettiğimizde cahil abidler, kalbi ihmal ettiğimizde de fasık âlimler türer ki bu da kıyamet alametlerindendir.

 
Müslüman’ın eğlencesi, dinlenmesi mübahtır, Müslümanca’dır. Dini evde bırakarak tatile gitmez Müslüman. Kulluktan tatile çıkılmaz. Mübah sınırlar içinde kalan dinlenme, eğlenme için de mü’minin muhakkak sınırları vardır:
– Haram olan ya da haramda kullanılacak bir eğlence şeklimiz kesinlikle olamaz. İçinde müstehcenliğin olduğu, ahlak eriten, aile ve toplum düzenini dinamitleyen eğlencelere katılmaz, destek olacak durumda bile bulunmayız.
– Gerekli oranı geçmeden, aşırıya kaçmadan dinleniriz. Kur’anımız, on beşten fazla ayetinde yeryüzünde gezip dolaşmamızı, geçmiş kavimlerin kalıntılarından ibret almamızı tavsiye eder. Gezmeye bir amaç belirler. “Tatile çıkılmayan bir yıl olamaz.”anlayışı da “Tatil haramdır.”anlayışı da reddedilmiş olur. Sunulan yeni eğlence ve tatil imkânları, günümüz tüketim kültürü içinde tüm kalıpları yıkarak yeni uygulamalar ve yeni yaşam stilleri ortaya koymaktadır. Zengin Müslümanların fakirlerden ayrıldığı, orta sınıfın da onlara özendiği ve oluşan bu sosyal hayatın bir gereği olarak büyük alış-veriş komplekslerinin, zayıflama merkezlerinin, beş yıldızlı otellerin, nefislerin kudurtulduğu açık büfelerin yakınlarımıza kadar geldiği bu dönemde dengeyi koruyabilmek cihat değilse nedir?
– Eğlenme ve dinlenmelerimiz, ibadetlerimizin gecikmesine ya da yapılması gereken görevlerimizin aksamasına sebep olmamalıdır. “Film izlemek haramdır.” diyemeyiz, ancak haram olmayan bir filmi izlerken namazımız son vaktine kadar gecikiyorsa mübah alanımız aşılıyor anlamına gelir. Eş-dost görmek için gidilen bir lokalden döndüğümüzde çocuğumuz bizi göremeden uyumuş ise onun hakkını çiğnemişiz demektir.
– İsraf her zaman haramdır. Zaman ve insan israfı ise en büyük israf çeşitlerindendir. Bir ekmeğin çöpe atılması elbette israftır. Ya saatleri, günleri böylece kendileri de eriyip giden insanlar… İnternet başında, televizyon karşısında uyuyup kalacak kadar güya dinlenen insanlar bizim derdimiz olmamalı mı? “Zeki, ahlaklı, bizim reklamımızı iyi yapar” diye düşündüğümüz bir öğrenciyi kapasitesi ve kabiliyetinin altında oyaladığımız zaman bu insanı hangi çöplüğe atmış oluyoruz?

 
Boş durmak, işsiz kalmak dinlenmek değil, daha çok yorulmak demektir. Boş kalan insan, şeytanın avucunda korumasız bulunuyordur. Ona eski defterleri açtıracak, kuruntular fısıldayacak ya da onu haram düşüncelere sevk edecektir. Zamanın kıymetini bilen, güneşle yarıştığının bilincinde olan ise eğlenme ve dinlenmesini bu minvalde geçirecektir.

Fadime Altuntaş / ElifElif “Bayram, Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed