benBizden olmayanların bize uygun gördüğü kadın tipi; bakımsız, itici kadın tipidir. Onların kadınları ihtiyar da olsa güzel, Müslümanların kadınları ise genç de olsa albenili değil! Böylece Müslüman erkeklerin de gözleri hep dışarıda olacak!

Sadece bühtan denebilir buna. Bühtanın ta kendisidir bu.

Müslüman kadın, Müslüman olmayan kadından daha bakımsız ve itici olması gerekir şeklindeki anlayış, Müslümanlık adına ileri sürülebilir bir iddia değildir. Kadın, Allah’ın yarattığı kıvamda kalmalıdır. Bu kıvam, kadının güzelliğini korumasını gerektiriyorsa bu gereklilik, Müslüman kadın için de vardır. Şeriat’ımız, Müslüman kadının mahremi olmayan erkeklere karşı kendisini korumasını emrederken, Allah’ın güzel ve çekici yarattığı bedenini itici yapmasını emretmiş değildir. Güzelliğini sınırsız bir ortamda sergilemesini yasaklamıştır. Bu yasağın çizdiği sınırlar açısından bakıldığında Müslüman kadınla Müslüman olmayan ya da Müslümanlığına sahip olmayan kadın arasında bir farktan söz edilebilir. Bunun dışında kadın, çekici ve güzelliği önde olacak şekilde yaratılmıştır, öyle kalacaktır da. Fıtratı korumayı emreden Şeriat’ımızın, kadını fıtrattan uzaklaştırarak en tabii ihtiyaçları arasında gösterilebilecek ve onu kadın olmanın gerekleri ile baş başa bırakan güzel kalma gayretini men edecek değildir, etmemiştir de.

Müslüman olarak sürdürdüğü varlığı ile cihat ettiğine inandığımız Müslüman kadın, güzelliğin hangi yönüyle Allah onu güzel yarattı ise onu korumalıdır. Bilhassa bir erkeğin eşi olduktan sonraki süreçte onun, eşine karşı güzel ve çekici olma emeği, kadın adına israf olarak değerlendirilemez. Biz, biraz daha evlilik öncesine giderek kadının güzelliğini, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ‘doğal’ akış içerisinde gördüğünü kaydedebiliriz. ‘Kadınla dört şeyden biri için evlenilir: Malı için, soyu için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanını tercih et ki, elin bereket görsün.’ (Buharî, 5090; Müslim, 1469)

Hadisi şerif, kadını tercih etmede ‘din’ gerekçesini birinci tercih yapmayı tavsiye etmektedir. Bu gayet açık bir şekilde anlaşılıyor. Anlaşılan başka bir incelik de, kadının peşinde onu talep edecek bir erkeği hareketlendiren değerlerden güzellik, mal ve soy da ihmal edilmemiştir. Bir erkek, zengin bir kızla evlenmeyi, soyu muteber biri ile aile kurmayı ve güzel bir kadının kocası olmayı temenni edebilir bulmaktadır. Bu dört gerekçeden birinin eşinde olan bir erkek, ayıplanacak bir iş yapmamıştır. Hadisimiz bunu garanti altına almaktadır. Öte yandan da tavsiye edilenin hangisi olduğunu bize göstermektedir. Bu dört gerekçeden biri olarak ‘kadının güzelliği’ insan açısından doğaldır. Doğal olduğu kadar da kişiden kişiye değişken bir değerlendirmedir. Kiminin güzel görmediğini bir başkası uğrunda destanlar yazılacak nitelikte görebilir. Böylece de herkesin peşinde koştuğu biri bulunur ve dünyada muhteşem bir denge kurulur.

Kadının, yaratılıştan gelen güzelliği yanında, sonradan kendisinin gayretleri ile ortaya çıkacak olan artı güzellikleri de söz konusudur.

Kalemin Çizgisi

Şu hadisi şerifi dikkatli düşünen bir erkek veya kadının, bedenine bakım yapmakla bakıma mahkûm bir hayat yaşamak arasındaki net çizgiyi görmesi gerekmektedir. Biz, dünyayı yaşarken ahireti unutmayan bir ümmetiz. Ahireti kazanacağız diye de dünyadan el etek çekemeyiz. Peygamber aleyhisselamın ve ashabının bize intikal eden hayat hikâyelerindeki fakirlik ve benzeri sıkıntılar, dünyaya tenezzülsüzlükler, yok sayacağımız şeyler değildir. Öte yandan kral olarak yaşayan ve Kur’an’ımızın peygamberlerden biri olarak önümüze koyduğu Davud ve Süleyman aleyhimesselamı da unutamayız. Denge kurmamız gerekiyor. Cebimizde tarak olmalıdır; onu saçımızı taramak için kullanmalıyız. Tapınılan bir taraktır sıkıntılı tarak. Tarak örneğinden yola çıkarak, beden bakımı veya güzel kalma mantığımızın kurallarını belirleyebiliriz. Kuralsız bir güzellik veya şıklık arayışımız ise aşağıdaki hadisi önümüze getirir:

‘Altın gümüşe, çizgili kumaşa kul olan sürünsün! Öylesi, kendisine verildikçe mutludur. Verilmeyince de küstür.’ (Buharî, 2887)

Müslüman mücahidenin, Allah’ın verdiği güzelliğin sahibi olması ne kadar ona verilmiş bir ihsan olarak hakkı ise, onun mevcut güzelliğine ilaveler yapmaya çalışması da o derece hakkıdır. Hele hele nikâhlandıktan sonraki dönemde kendisini eşine karşı hazırlıklı ve bakımlı tutması nikâhın manevi boyutuna karşı saygılı olmanın da bir sonucu olacaktır. Biz, burada önemli bir çizginin altını çizmek istiyoruz: Müslüman kadını, iffetimizin bekçiliğini yaparken, cephelerimizden bir cephede cihat eder gördüğümüze göre, onun eşine karşı helal olan yöntemlerle ve mubahları zorlamadan göstermiş olduğu güzel kalma, erkeğinin üzerindeki alakasını azaltmama uğraşıları da bir çeşit cihat olacaktır. Cihat kavramını çocuklarına öğretirken, elinde kılıçlar parçalanan Halid’den başkasını takdir edemeyenler için buradaki cihat anlamsız olabilir. Belki de, edep dışı da kabul edilebilir. İffeti nasıl takdir ediyorsak, iffeti direk veya dolaylı olarak destekleyen işlerimizi de o takdir ile belirleme durumundayız. Bakımsız kadınların eşlerinde, insanlığın hayal etmekte bile zorlanacağı kadar kadın bedeninin sergilendiği bir dünyada, Müslüman erkeklerin sığınıp kendilerini koruyabileceği Medine sokağı bile kalmamıştır. Herkesin kalesi, nikâhlı eşidir. İkinci bir kaleden nasıl söz edebiliriz? Alternatifi olmayan bu kalenin bakımını, kaleye sığınmışlar açısından değerlendirdiğimizde maksadımız daha rahat anlaşılacaktır. Bunun için de kadının güzelliği ve güzellik başlığı altında değerlendirilebilecek uygulamaları, basit bir parfüm kullanma düzeyinde değildir. Parfüm kullanma, saç bakımı, şu veya bu model kıyafet başlığı bizim konumuzun başlığı değildir. Son ve en muhkem kalenin bakımını konuşuyoruz. Savunmadan ve hayatta kalmadan söz ediyoruz.

Bir lüks değildir konumuz. Aksine imanımız ve insanlığımız açısından asırların görmediği bir selin içinde boğuşurken, kadının bu sele karşı akıntıdan bizi kurtaracak hamlesini konuşuyoruz. Buna cihat dememiz normal olandır. Cihat dediğimiz şeyin şu veya bu şekildeki ayrıntılarını cihattan saymazsak, cihadı bir bütün olarak nasıl ortaya çıkaracağız? Kadına, ‘eşinin iffetini sen koruyacaksın’ derken, eşinin dikkatinden uzak kalmasına neden olacak pejmürdeliğini talep edecek olursak muhal olanı talep etmiş oluruz. ‘Bizi koru’ dediğimiz mücahidin eline silah vermiyorsak, o bizi nasıl koruyacaktır? Kadın dünyasının sıfır ahlâk, sıfır hayâ, sıfır ciddiyet denebilecek bir seviyeye düşüp sokağa serpildiği bir zamanda Müslüman kadın ne ile savaşacaktır. Kurtlara karşı salınmış çoban köpeklerinin dişlerini sökemeyiz. Sökersek kendimizi kurda teslim etmiş oluruz.

Belki de burada bizim denklemi kurmada zorlandığımız nokta, kadının eşi dışındaki insanlardan yüzde yüz korunmasını, onların yürüdüğü sokaklarda parfüm kullanarak yürümemesini isterken, eşine karşı süslenmesini iffet cihadının gereği olarak göstermemizdeki ince çizgiyi ayrıt etme zorluğu olacaktır. Böyle bir zorluk, Müslüman erkek veya kadının hayatında her günde ayrı bir noktada bulunabilir. Kendimizi, kalıpları küçültülmüş kavramlara alıştırmamızdan kaynaklanmaktadır bu zor anlama durum. Cihadı kılıçtan ibaret, nikâhı da düğünden ibaret zannettikten sonra böyle bir anlayış normaldir.

Denge Ümmetiyiz

Bizi terbiye eden dinimiz, ibadetten ahlâka kadar her alanda denge sahibi olmamızı emretmiştir. Büyüğe saygıyı emretmiş ama insanın önünde secde eder gibi eğilmeyi men etmiştir. İbadeti emretmiş ama sabahlara kadar namazı men etmiştir. Bunun gibi pek çok örnek, sağ elle sol eli aynı anda kullanmaya ‘eli kullanmak’ dediğini bize gösterir.

Güzellik konusunda da bir denge bulunmalıdır muhakkak. Mü’min saçı başı dağınık olamayacağı gibi saçının kölesi de olamaz. Hadisi şeriflerde saçı başı dağınık olana sert ikazlar yapılırken, günübirlik ayna önünde durmaya da uyarı getirilmektedir. Her hangi bir hadis kitabından mesela Ebu Davud’dan bu başlık altındaki hadislerde bu hakikat izlenebilir.

Mü’min erkek veya kadın, güzellikten ruh güzelliğini ve beden güzelliğin aynı anda anlamlıdır. Ne ruh güzelliği ile yetinmek emredilmiştir ne de bedensel güzelliğini ruh güzelliğinin de yerine oturtmak isteyenin tavrı beğenilmiştir. İkisini aynı anda ve Allah’ın Şeriat’ına göre yapabilen ise iyi mü’min olarak kabul edilmiştir.

Müslüman kadının bedensel güzelliğini ve onun güzelliğine önem vermesini bu pencereden görmeliyiz. Helaller dairesinde kalarak ve bunu tek iş gibi görmeyerek güzelliğini koruyan kadın, hem tabii olanı hem de dinen kendisinden bekleneni yapmış olur. Yeter ki, güzelliğini helal dairesinde ve helali için saklasın, korusun.

Müslüman anne babalar, çocuklarını eğitirken bilhassa kız çocuklarının fıtratlarında var olan güzel giyinme ve güzel görünme meyillerini köreltmeye kalkışmamalıdır. Yapmaları gereken, kızlarının güzellik peşinde ömür tüketmesini engellemek ve güzel olmanın tek yönlü olmadığını onlara ikna etmektir. Ruh güzelliği ile beraber yürütülen beden güzelliğinin onlar açısından, kalenin burçlarındaki görevlerden bir görev olduğunu onlara anlatabilmeyi ilmihal anlatmaktan aşağı göremeyiz. Zira ilmihal bilseler bile kızlarımız, güzelliklerini ispat etmede ucu helake sürükleyen bir süreç yaşamaktadırlar. Güzelliğine tapınmayan ama güzelliğini Allah’ın bir ihsanı olarak görüp değerlendiren kız ve kadın mücahidedir.

Dış Güzellik Dışarı Çekmesin

Güzellikle beraber ailelerin gündemine gelmesi gereken bir çirkinlik de, güzellik peşinde olanların evleri dışında bir hayat özentisi içinde olmalarıdır. Nikâhlısı dışındakilerin de gaye olarak görülmesinin en belirgin sonuçlarından biri, kadının evinin dışında mekânlar edinmesidir. Evinin dışında huzur bulduğunu vehmeden kadının hissiyatında nelerin yattığını bilemeyiz ama dışarının cazibesi kadar dışarının cazip görmesi de bulunmaktadır bu hissiyatta. Kur’an’ımızın ‘evinizde kalın’ emrindeki ikazlardan biri de bu olsa gerek.

Nureddin Yıldız Hocaefendinin Milli Gazetede yayınlanan 01 Ağustos 2013 tarihli yazısıdır.

Categories:

Comments are closed