Toplumun, Firavun’un sarayını andırdığı bir zamanda, Medyen’de yaşayan iki iffet abidesinden yola çıkılarak başlatılan Medyenli İki Kız Hanım Davetçi Okulu, Vakfımız’ın bayanlar bölümü olarak yürüttüğü projelerden sadece bir tanesi. Hedefimize bu Ümmet’in Asiyelerini, Meryemlerini, Hadicelerini yetiştirmeyi koyup “Bismillah” diyerek çıktık yola.
Yeni dönemi başlatabilmek için davetçi adayı olan kardeşlerimizin üç gün süren sıkı bir mülakattan geçmeleri gerekti. Türkiye’nin dört bir yanından gelen kardeşlerimizle bu üç gün dolu dolu, heyecanlı, biraz da mülakatta olmanın verdiği bir tedirginlikle geçti. Ama hangi kardeşimize sorduysak bu üç günün sonunda “Sana kalan neydi?” diye; “Artık elensem de devam etsem de, buradan mü’min kardeşliğini iliklerime kadar hissederek döneceğim. Ve artık biliyorum ki; benim “Ümmet” adında kocaman bir ailem var; beni anlayan, benimle aynı derdi paylaşan, benimle aynı dili konuşan.” Bu cevap, yapılan bütün şeytani çalışmalara rağmen Ümmetimiz’in geleceği adına taşıdığımız heyecanımıza heyecan kattı.
Bizimle devam edebilecek olan kardeşlerimizle beraber, Kur’an ve Sünnet’e dayanan mü’min şahsiyetimizi oluşturmak için hiç vakit kaybetmeden başladık derslerimize. Yaklaşık otuz iki farklı dersten oluşan programımızda bütün derslerimiz” Mü’min Şuuru, Ümmet Bilinci ve İman Kardeşliği ” etrafında şekillendi. Ama bütün bunların evvelinde Rabbimiz’e karşı olan edebimizi oturttuk kalplerimizde. Çünkü edebini bilen ancak haddini bilebilirdi. Ve haddini bilenler yalnız kulluğun hakkını verebilirdi.
Biz; fırtınada yol almaya çalışan dünya gemisinin kaptanıydık. Bu yolculuktaki kılavuzumuz ise Kur’an ve Sünnetti. Kur’an okumak yetmez, bir de onu taşıyanlar olarak Kur’an adabını kuşanmış olmamız gerekti. Allah kendisinden razı olsun İmamı Nevevi rahmetullahi aleyhin Et-Tıbyan Fi Adabi Hameletil Kur’an kitabından Kur’an’a karşı edebimiz (haddimiz) nasıldır, Kur’an’lı Mü’min nasıl olur, Kur’an insana nasıl şekil verir, Kur’an’ın rengiyle boyanmak nedir, Kur’an nasıl hem cennetimiz hem de cehennemimiz olabilir? Bunları anlamaya gayret ettik.
Medeniyetimiz dersiyle asıl medeniliğin ancak Allah’ın boyasıyla boyanmakla elde edileceğini, Ümmetimizin şümullülüğünü, Allah’ın bizi bütün insanlığın kurtuluşu için seçip bize sadece ”Müslüman” ismini verdiğini, eğer üstümüze düşen görevi yerine getirmezsek Yahudilerden aldığı gibi bizim elimizden de bu nimetini alacağını öğrendik. Allah’ın dini yeryüzünde kıyamete kadar kalacak bunda şüphe yok. Fakat kaldırılacak olan bu yolda üzerine düşeni yapmayan topluluklar olacaktı.
Bu sebepten dolayı İslam medeniyetimizi eksen alarak dünya olaylarını da değerlendirmekten geri durmadık. Zira Ümmeti Muhammed olarak kâinatı kuşatan bir imana sahibiz. Efendimiz aleyhisselam âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Nasıl olurdu da O’nun ümmeti olan bizler İslam’ı bir kasaba dini gibi görebilirdik. Çünkü bir köşeye çekilip ibadet etmek, sadece kendi çevreni görmek değildi İslam. Allah’ın sözü son söz olsun diye takatimizin sonuna kadar çalışmaktı. Bu sebepten dolayı yaptığımız Gündem Değerlendirmeleri’nde tüm dünyayı hedef alan planlar çizdik kendimize. Özel olarak da Ümmetimiz’in Coğrafyasını, bütün Fırkaların Dışında Kalarak Şehid İmam Hasan el Benna’nın düsturuyla tek tek ele alarak inceledik. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün Müslümanlardan sorumluyduk. Bananeci olamazdık. Asrımızın Asiyeleri olarak bunu Teşkilatlanma Ruhuyla yapmamız gerekiyordu. Allah bizi Ümmet olarak seçmişti “İyilik ve takvada yardımlaşın, birbirinizin velisi olun” buyurmuştu. Biz bu yolda birbirimizi tamamlayan tuğlalardık. Birimizin olmadığı yerde İslam binası eksik kalacaktı. Bu şuurla Dava Kadını olup, “Nerede bir boşluk varsa orayı tamamlamaktır cihat.” ilkesiyle yol almaya gayret ettik. Ümmeti parçalayan değil, birleştirenler olmaya kararlıydık. Böyle yapmıştı bizden önceki Örnek davetçiler.
Dava yolunda karşılaşacağımız engellerin ne ilk ne de son olmayacağını Siret-i Nebi dersinde iyice idrak etmiştik. Bugün içimizde Bedirler kazanılıyor, Uhudlar yeniden yaşanıyordu. Siret-i Nebi basit bir tarih dersi değildi aslında. Efendimiz aleyhisselamın şahsında hayatı okumaktı. Siret olur da Hadis dersi yapılmadan geçilir miydi? Hadis bu, Kur’an’ın yaşanmış hâli. Çağın hadis inkârcılarına inat Hamza radıyallahu anh gibi bütün benliğimizle Efendimiz aleyhisselamın mirasına son nefesimize kadar sahip çıkacağımızı haykırıyorduk, ezberlediğimiz her hadisle.
Bulunduğumuz her hâlde yararımıza ve zararımıza olan şeyleri de bilmeliydik ki; insanları onlardan sakındırabilelim. Bu yüzden fıkıh olmazsa olmazdı. Başladık hükümleri öğrenmeye. Geçmişini takdir edemeyen geleceğine yön veremez. Selefimizin eserlerini tanımakla başladık Kütüphanemiz dersine. Daha iyilerini yazabilmek Zamanı Yönetmeye bağlıydı. Başarının arkasındaki sır Ve’l-Asr şuuruyla yaşamaktı.
Bitmedi tabi ki tebliğin en güçlü iki silahı; hitabet ve makaleler de unutulmadı. Bunları güçlendirmek aslında Allah’ın bize verdiği “beyan” nimetinin hakkını vermekti. Bir başka şükür ifademiz ise cennet dilimiz olan Arapçayı öğrenmekti.
Ve daha birçok ders. Riyazüssalihin, İşi Vaktinden Çok Olanlar, Adabı Muaşeret, Kadın Sağlığı, İlk Yardım….
Girişte de belirttiğimiz gibi ana hedef Rabbimiz’e karşı haddimizi bilmek, kulluk şuuruna varmak. Topluma karşı da adeta bir “ahlak isyanı” başlatarak Medyenli İki Kızı 21. yüzyıla taşımak. İslam terbiyesinin canlı örneği olmak. Meryemleşmek ama sadece kendini kurtararak değil bütün kainatı doğurup, ahlak, iffet ve haya ile kuşatmak. İsrailoğullarının bir Meryemi’ne karşı binler olup Ümmet’i ayağa kaldırmak.
İşte, Medyenli İki Kız Hanım Davetçi Okulu…
Fatma Kara / ElifElif “Gençlik Özel” Kış Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed