-İnsanlık Serüveni
İbret almak için insana bakmak yeterlidir. Her insan, Rabb’imizin izni dâhilinde, O’nun kudretiyle doğar. Küçücük elleri, ayakları, kulakları vardır önce. Ağlamayı öğrenir, gülmeyi öğrenir. Annesini tanır, babasını fark eder. Minicik ayakları büyür de ellerinden de yardım alarak emeklemeye başlar. Anne baba derken, konuşmayı öğrenir. Büyür; büyüdükçe düşünür. Büyüdükçe; anlar. Büyüdükçe; fark eder. Büyüdükçe; tanır Rabb’ini. Büyüdükçe; sorumlulukları artar. Öğrendikçe sorgusu çoğalır. Dayanacak dağ, sığınacak liman ister. İster ki bu dünyada tek başına da kalsa yalnız olmama güveni oluşsun yüreğinde. Dünyanın yükü sadece onun omuzlarına da yüklense ezilmesin altında. Aradığı güven Rabb’ine kullukta gizlidir aslında. Ya aklıyla ya da başka bir aklın yardımıyla buldu mu O’nu, anlar bu serüvenin ehemmiyetini. Küçücük ellerinin büyümesinin, emekleyişinin, adım atışının, büyüyen bedeniyle orantılı çalışan aklının, genişleyen zihninin yegâne gayesinin farkına varır; KULLUK.
-Kulunum Rabb’im!
Der ki; kulunum Rabb’im. Kulun kölenim senin. Beni sen yarattın. Secdem yalnız sanadır. Ben sadece senin karşında rükû ederim. Şu alnım senden başka kimse için değmemiştir yere. Seni göremem ama görür gibi hissederim varlığını yanımda. Gayeyi anlamıştır artık insanoğlu. Gayeden gayrete geçme vakti gelmiştir. Çocukluğun telaşından, gençliğin heyecanından, olgunluğun rehavetinden sıyrılıp; nefeslerin idrakine varmıştır. Level atlamıştır. Örneği bellidir; Ebubekir, Ömer, Mus’ab, Hamza, Sa’d, Huzeyfe radıyallahu anhum. Rotası bellidir. Kaynağı ellerinin altındadır.
-Yapan Ben, Yıkan Kim?
Bismillah, der çıkar yola ama yoldakilerle kıyaslayamaz kulluğunu bir türlü. Abdesti tarifine uygun alır da namazı kuralına uygun kılar da ilim için İmam Ebu Hanife’nin, İmam Şafii’nin dizi dibine oturur da ömrü boyunca bir Abdullah bin Ömer’in namazı gibi iki rekât namaz kılamaz. İftitah tekbiriyle atamaz dünyayı arkasına. Yapan ben de yıkan kim diye düşünür içinden.
-Biz Buyuz İşte
Biz buyuz aslında. Rabb’imizi öğrendiğimiz zamandan itibaren kulluk yarışı pistindeydik hep. Dünya Kur’an’la şereflendiğinden beri herkese açıktı bu pist. Abdurrahman bin Avf’ın talip olduğu cennete bizim de talip olduğumuz zamandan beri bedel ödememiz gerektiğini çok iyi anladık. Bizim de teheccüdümüz olsun istedik. Orucu onlar gibi tutalım, heyecanı kalpten götürecek secdelerimiz olsun istedik. Allah istemeye sınır koymayan bir akıl verdi; istedik. Namazı bedenlerimiz kadar ruhlarımız da kılsın istedik. Şu kıyamda iken bütün dertler nasıl unutulur merak ettik hep. Bir kere kendi zirvemizde bir huzur bulduk mu hiç kaçmasın istedik. Ebubekir gibi arkasına bakmadan, kendisine bir şey bırakmadan sadaka vermeye hasret kaldık. Cennet için hurma yiyecek kadar vakit bulamamak nasıl olur anlamak istedik. İlim meclislerine katıldık. Cemaatle namazlar kıldık. Kâbe’ye gittik. Peygamber’in kabri başında yakalayalım o huzuru istedik. Hiç tatmadık mı, hiç yaşamadık mı? Tattıklarımız iştahımızı kabarttı belki ama doyduk mu kalplerimize soralım. Nerede bu ihlâs? Ben yapıyorum da kim yıkıyor bunları. Dün anlattığım dersi bugün niçin uygulayamıyorum. Rabb’im burada, amel belli, kulluk hazır, ihlâs nerede?
Eslem Yelgün / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76
Comments are closed