Kutlu İstikbal Dualarından Doğar Evlatlar
“Cennet anaların ayakları altındadır.” Böyle buyurmuş rahmet peygamberi. Evladın ayağına bir diken batsa önce ananın yüreği sızlarmış çünkü iki kat yaşarmış her duyguyu. Dokuz ay karnında yavrusunun doğacağı günü beklermiş önce heyecanla, uykusuz geceler başlarmış doğunca da. Her anında yanında olurmuş, âdeta yavrusuyla yeniden büyürmüş, ilk gülüşü ruhunu aydınlatır, elini sımsıkı tutuşu içini ısıtır, ilk adımlarıyla sanki onun da ayakları yere ilk defa basarmış. Aynı zamanda ilk öğretmeniymiş o körpecik emanetin, doğruyu eğmeden bükmeden anlatan. İyiliği yaşayarak gösteren… Sonra bir bakarmış o minicik bebek, annesinin boyunu aşmış koca delikanlı olmuş, ürkek bakışları cengâver olmuş, bir zamanlar annesinin “kuzum” diye sevdiği; zalimin karşısında zulme kükreyen ve mazlumu koruyan korkusuz bir aslan oluvermiş.
Evladı olanların her akşam yavrusuna uydurduğu bir masal mı bu? Yoksa unutulan bir duanın parçası mı? Yoksa hayırlı evlat yetiştiremedim diye ağlayan anaların “Nerde yanlış yaptım?” diye başlayan eyvahları mı? Yine, “Nerede o eski anneler!” mi diyeceğiz? Yine kendimizi, unuttuğumuz geçmişte mi bulmaya çalışacağız? Evet! Unutuyorsak yine unuttuğumuz yerden başlayacağız düzeltmeye; düştüğümüz yerden kalkacağız ayağa! Hem de bu kez daha güçlü…
“Her Evlat Annenin Eseridir!”
Böyle diyor bir âlim zat. “Her hayırlı evladın arkasında, onun terbiyesinde çok hassas davranmış hayırlı bir anne mevcuttur.” diyor. Bunlardan Veysel Karani, Abdulkadir Geylani, Bayezid-i Bestami, Şah-ı Nakşibend ve saymakla bitiremeyeceğimiz her âlim arif zatın arkasında onu yetiştirmiş , ondan duasını eksik etmemiş bir annenin olduğunu görüyoruz. Hatta Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin “Beni ziyaret etmeden evvel, annemin kabrini ziyaret ediniz.” diye söylemesi annenin bu mevzudaki önemini gösterir. Beni çok etkileyen bir başka misal ise Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin annesi.
Alçakgönüllü, çok dua eden, Allah’tan korkan, O’ndan asla ümidini kesmeyen, çokça namaz kılmaya ve oruç tutmaya özen gösteren, daima Allah’tan razı olan, O’nun rızasını kazanmaya çalışan haysiyetli ve namuslu bir hanımefendi idi. Hayırlı bir evlat yetiştirmek isteyenin önce bu vasıfları kazanmaya çalışması işini çok daha kolaylaştıracaktır herhâlde… Çünkü insan nefsine söz geçiremiyor, isyandan kurtaramıyorsa evladını nasıl kurtarabilir ki? “Terbiye önce merkezden başlar.” buyurmuş büyüklerimiz.
Babayı da Unutmamak Lazım
Aynı zamanda Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin babası da bu hassasiyetlere sahip muttaki bir zat imiş. Helal lokmaya özen gösterirmiş. Haram lokmayı dua ve ibadetin kabulüne engel bilen zahit biri imiş. Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin babası annesiyle evlendiği zaman tam kırk gece ona el sürmemiş. Ola ki babasının evinde şüpheli bir şey yemiştir, diye. Hayırlı bir neslin yetişmesine engel olur düşüncesiyle, yenilenin içilenin izinin silinmesini beklemiş. İşte, bu düşünceye sahip insanların, Arifler Sultanı diye anılan Bayezid-i Bistami Hazretleri gibi evlatları olmuş.
Bir Testi Su ile Gelen İkram
Bayezid-i Bistami Hazretleri, çocukluğunda bile büyük bir olgunluğa sahipti. Yaşadığı müddet kendisini Allah’a ibadete ve O’nun rızasını kazanmaya adamıştı. Annesinin küçük bir arzusunu emir kabul edip her durumda yerine getirmeye çalışırdı. Annesini babasını razı edemeyenin Allah’ın rızasını da kazanamayacağını bilirdi.
Bir gece yaşlı annesi kendisinden su ister. Testide su kalmadığını görünce gider, kuyudan su doldurur gelir. Gelince annesinin tekrar uykuya daldığını görür. Aniden uyanırsa hemen suyu vereyim diye sabah ezanına kadar elinde testiyle ayakta bekler. Annesi ezan sesine uyanınca bir de bakar ki oğlu başucunda ayakta bekliyor. Oğlunun elinin soğuktan testiye yapıştığını görür ve içi yanar. O an “Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol. Oğlum inşallah Arifler sultanı olasın!” diye yürekten, içi yanarak, aşkla dua eder. Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin hassasiyeti ve annesinin bu duası sebebiyle Allah Teâlâ ona evliyalığın en yüksek mertebelerini nasip eder.
“Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın/Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın!” mısralarıyla çağlar ötesini işaret eden büyük usta, hangi gerçeği söylemek istiyordu acaba?
Mahmut Bıyıklı / Yazıyı Ayrıca Elifelif “Anne Özel Sayısı”ndan da (Bahar/2014-1435) Okuyabilirsiniz. Kaçırmayın!
Comments are closed