“Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetini artırdık.”
İslam’ı doğru anlayan, Rabbi ile bağını güçlendirip ayeti kerimede övülen birkaç gençten biri olmak isteyen Rabbani genç! Kalbi hiçbir etki karşısında sarsılmadan, gür imanı sayesinde onurlu hâle gelen, nefsini cezbedecek şatafatlı unsurlara kanmayan, hilafete susamış genç adam! Ahirette, hesabını vermeden yerinden kıpırdayamayacağı beş sorudan birinin “Ömrünü nerede geçirdin? Gençliğini nerede eskittin?” sorusu olduğunun bilincinde, gençliğini zayi etmek istemeyen genç! “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” ayeti ile her dem hemhâl olup İslam davasına gönül veren bir öncü, bir mücahit olmak mı derdin?
Resûlullah tebliğe başladığı zaman tüm insanları İslam’a davet etti ama bu davete destek verenlerin çoğu gençlerdi. Nitekim ilk Müslümanlardan birkaç kişi elli yaş civarında, birkaç kişi otuz beş yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Mesela genç yaşta İslam’ı kabul edenlerden Ali 10, Zeyd b. Hârise 15, Abdullah b. Mesud 16, Talha b. Ubeydullah, Sad b. Ebi Vakkas 17, Musab b. Umeyr 18-20 yaşlarındaydılar. Onlar bu Ümmet’in örnek dinamik gençleridir. Onlar ki; Allah’a davetin hakkını verip Rableri’ne kavuştular. Allah onlardan razı olsun. İslam davasına yaptıkları en büyük infak, gençlikleri oldu.
Şimdi silkinip ayağa kalk! Musab bin Umeyr gibi, Üsame gibi dikil küfrün karşısına. Ey mü’min genç adam! Kadınlığı ve erkekliği bir kenara koyup şahsiyetini, davanın adamı olarak meydanlara çak! Yeryüzünde güzel ahlakın yayılmasında, sapık felsefi görüşlere karşı mücadelede, zulümlerin dinmesinde, haramlarla mücadelede kendini görevli tayin et!
Allah önüne ne mücahitler koymuş bir bak! Bak ki göresin Şeyh Ahmed Yasinleri, Hasan el-Bennaları! Muhammed aleyhisselamın davasını kendisine dava edinen, kula kulluktan Allah’a kulluğa davet eden öncülerin izinden yürü ve dirilişe geçir bu Ümmet’i. Çünkü çağlara ışık tutan önderleri unutanlar İslam davasını taşıyamazlar.
Yirminci yüzyılda, İslam hareketini yenileyip çağımıza ışık tutan, derin iz ve eserler bırakan, İslam’a davet noktasında adı davetle hemen hemen özdeşleşmiş olan kalıcı liderlerden birisi Hasan el-Benna rahmetullahi aleyhtir. O, Ümmet’in iz bırakan liderlerindendir.
İdeal Mü’min Genç
Hasan el-Benna 1906 yılında Mısır’ın Mahmudiye kasabasında doğdu. Genç yaşta Kur’an’ı ezberledi. Kahire’de, Fen Edebiyat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, İslam’ın hükümlerine iman eden, hayatın her alanında İslam’ın güzellikleriyle bezenmeye çalışan yeni bir nesil yetiştirmek gayesi ile il il dolaştı. Onun vesilesiyle binlerce üniversite öğrencisi, işçi, çiftçi ve bunların dışında toplumun her sınıfından insan hidayet buldu. 20. asrın en kapsamlı diriliş hareketlerinden birini başlatan Hasan el-Benna, Kur’an ve Sünnet’i kendine rehber edinip dünyaya sesini duyurdu. Şimdi ise sıra sende!
Gökyüzü Kadar Geniş Ufkun Olsun
Hasan el-Benna, talebeliği esnasında “Mezun olduktan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” sorusuna şu cevabı vermişti;
“Mezun olduktan sonra biri özel, biri de genel olmak üzere iki emelim vardır. Özel emelim, yapabildiğim kadar ailemi ve yakınlarımı mutlu etmektir. Genel emelim de gündüz öğrencilere, gece de babalarına dinlerinin aslını öğreten bir mürşit olmaktır.”
Derdi; Müslüman birey, Müslüman aile, Müslüman toplum, Müslüman devlet oluşturma çabasıydı. Bunun için sadece arkadaşlarına değil camilere, pazar yerlerine ve kahvehanelere giderek halkı bilinçlendirmeye çalıştı. Eğer sen de “Bu zamanda ölçüleri Rabbi olan bir genç yetişmez, benim cürmüm ne ki?” diyorsan silkin. Giy iman cevherini, kuşan umut ve cesaret zırhını ve yürü! Düsturun güneş kadar parlak önünde; Sen evini İslam devleti yap ki, sokakları da Allah yapsın.
Umut En Çok Rabbani Gence Yakışır!
Mısır halkının İngilizlerin sömürüsü altında olduğu, her türlü fesadın alıp başını gittiği ve haramların mubahlaştırılmaya çalışıldığı bir zamanda Benna, duruma teslim olmayıp harekete geçti. Asla umutsuz olmadı. İmam Hasan el-Benna şöyle diyor:
“Bizler Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği İslam’a davet ediyoruz. İktidar olmak İslam’ın bir gereğidir. Hürriyet ise onun farzlarından birisidir. Bu yola inanmayan ve onu gerçekleştirme uğruna çalışmayan Müslüman’ın İslam’dan nasibi yoktur.”
Tüm şer güçler üzerimize geliyor olabilir. Ahlaki ve dini yönden çöküntü zirvede, emperyalizm ve kapitalizm baş döndürüyor, zina kol geziyor, bankalar her köşe başında, ümmetin özü olan kadınlar sokaklarda olabilir. “Ümmeti inşa edecek yeni nesillerin yetişmesi için hazırım, çünkü ben Allah’la beraberim.” diyerek yürü. O zaman zafer senindir. İnanç, samimiyet, hamaset ve çalışma seni diğer gençlerden ayıran yegâne hasletlerin olmalıdır.
Cesaretine Melekler Şahit Olsun
Hasan el-Benna henüz öğrenciyken ezan okurdu. Bazı öğretmenleri dersten çıkıp ezanı okumasını istemezlerdi. Ancak Hasan el-Benna onların izin vermemelerine aldırmaz, ders saatinde olsa bile çıkıp vakit namazı için ezanı okur, öğretmenine de: “Yaratana isyan konusunda yaratılana itaat olmaz.” derdi. Bu konuda da öğretmeniyle öyle keskin bir tartışmaya girerdi ki öğretmen ondan kurtulmak için izin vermekten başka bir çare bulamazdı.
Böyle bir iman bağına sahip olduğu için Ezher âlimlerinin yapmaya cesaret edemediği işleri yapmayı Allah, Hasan el-Benna’ya lütfetmiştir.
“Okulda konuşursam dersten bırakırlar”, “falanca yerdeki memurluk hayatım biter” korkusuyla susanların değil, hakkı tüm zaman ve mekânlarda haykırarak Allah’ın sözünü son söz yapanların iz bırakması mümkündür.
Boşluk Doldur
Hasan el-Benna, “İslam bir bütündür.” anlayışıyla geceleri âbid, gündüzleri mücahit olmayı esas aldı. 1940’ların ortalarında verdiği bir röportajında, dua ve zikrin kendisini dinamik tuttuğunu, tasavvufi değerlerin her zaman hayatı için vazgeçilmez olduğunu belirtti. Ali Ulvi Kurucu Hatıraları’nda Benna’nın Kur’an’a olan hâkimiyeti karşısında “Hafızlığıma rağmen hayret ettim…” der ve kalabalık sohbetlerde elini öpmek için fırsat kolladığını söyler.
Bakıldığında hayatında ihlâs var, amel var. Sosyoloji, siyaset ve tarihe kadar uzanan bir bilgi birikimi de var. Bazen eli silahlı bazen sporcu olarak karşımıza çıkıyor. İslami hassasiyeti ve doğru bildiklerini anlatma isteği ise küçük yaşlarında başlamış. Milyonları etkileyen güçlü bir hitabete sahip. Sadece konuşmamış, konuştuğunu da yaşamış. Açtıkları bir derneğe oturma malzemesi lazım olduğunu, artık insanlardan bir şey isteyecek hâli kalmadığını söyleyen Benna, hanımına; “Bizim yatağımızı verelim, orada minder olsun.” diyor ve ondan sonra yattığı yatağı da kalmıyor.
Bahanelerin önünü kapatmış Hasan el-Benna. Hem cihat meydanlarında olup hem de ibadetten kopmadan iş yapmak zorundasın. Alternatiflerle dolu şu dünyada “Bulunduğum duruma rağmen ben ne yapabilirim?” sorusunu sor ve hareket geç.
Çare Üret Genç Adam!
Ortaöğrenim döneminde Hasan el-Benna arkadaşlarıyla “Ahlak ve Edeb Cemiyeti”ni kurdu ve çocukların ahlaklarını iyileştirmeyi hedefledi. Lise talebesi iken “Haramlara Karşı Mücadele Cemiyeti” kurarak çevresinde günah işleyen kişilere uyarı mektupları gönderdi. Yine sokaklarda Müslümanları Hristiyanlaştırma çabalarını gözlemlemesi üzerine “Hasafiyye-Hayır Cemiyeti”ni kurdu.
Hilafetin ilgasının ardından 22 yaşında hilafet makamının yeniden canlanması için “Müslüman Gençler” cemiyetini kurdu. Çünkü Hasan el-Benna Müslümanların en büyük musibetinin ayrılık olduğunu zafere giden yolun ise sevgi ve birlikten geçtiğini biliyordu.
Çeşitli kişilikleri, farklı düşünüş ve yaşantıları, ayrı çevreleri bir araya getirme gayesinde olmalısın ki Ümmet tevhid çatısı altında toplansın. “Mü’minler ancak kardeştir.” ruhuyla yaşa ve yaşat. Kendisi içi sevip istediğini kardeşin için de isteyenlerden ol. Unutma ki bu Ümmet’in güç kaynağı bir olmaktır.
Şimdi “Yaşım başım kaç ki ? ” demeyi bir kenara koyup sen de lisende, üniversitende nerede olursa her türlü cahiliye âdetiyle mücadele edebilirsin. Toplumu inşa etme yolunda her yaşta yapılacak bir iş vardır. Çar çur etme kendini. “Daha okulum var, ilim de öğrenmeden ne yaparım?” ümitsizliğinden, Hasan el-Benna’nın İhvan-ı Müslimin’i kurduğu altı kişinin tamamının zanatkârlardan teşekkül ettiğini hatırlayarak kurtul.
Her An İş başında Ol
Hasan el-Benna bir gün talebelerinden bir tanesine evrak veriyor. Evrağı ilgili yere götürüp teslim etmesini istiyor. Talebesi de Üstad’a; o gün yapılacak çok işinin olduğunu, bu evrak işinin yetiştiremeyebileceğini, başka bir arkadaşının o gün boş olduğunu ifade ederek arkadaşının bu işi yapabileceğini söylüyor. Hasan el-Benna ise o çarpıcı cevabını veriyor:
“Oğlum o iş bitirecek olsaydı boş olmazdı. İşi meşgul insanlar bitirir. Bunu sen yap.”
Boş kaldıkça tembelleşirsin. İşin içine iş sıkıştır. İş için varsın sen. Çok işin varsa sen iş bitirirsin. Mü’min her ânın adamı olduğundan işi bitmez. Rabbim de çalışanın işine bereket verir. Mü’min kardeşlerinin yanından ayrılırken birbirine hakkı ve sabrı tavsiye ettiğin gibi “İşin bol olsun.” diye de dua et.
Dünya, senin davetini bekliyor genç kardeşim. “Vira Bismillah” deyip davanın sancaktarı olma sırası sen de şimdi…
Müyesser Parlak / ElifElif “Gençlik Özel” Kış Sayısı (2016-1437)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed