SORU: Selamünaleyküm hocam;

Ben naçizane bir konunun üzerinde İslam âleminin hassasiyetle durması gerektiğine inanıyorum.

 

Ahzab Sûresi 33 ve 59. ayetlerdeki ”Kadınlar zaruret olmadıkça evlerinde kalsınlar” ayetini işlediniz. Buna sebep olarak hem çocukların yetişmesini, hem erkeklerin evlerinde eşlerine yeterince doyamamasının toplumda oluşturacağı sıkıntılardan bahsettiniz. Bu uygulamaya peygamber hanımlarını/annelerimizi örnek verdiniz. Erkeklerimizin evde tatmin olamazsa, dışarıda doyuma ulaşmak için bir arayışa girerler dediniz. Sanki erkeklerin bu hakkı olurmuş gibi anlaşılıyor. Evde cinsel doyuma ulaşamazsa bile dışarıda arayışa girmemesi gerekmez midir? Çünkü diğer tüm İslami kurallarda da, nefsi alabildiğine doyurmak tavsiye edilmiyor.

 

Örneğin erkekler 1-2 tabakla yemekle doymaz ama onlara pekâlâ açlık hissi ile kalkacaksın sofradan deniliyor. Başka bir örnek vereyim: Araba düşkünü olurlar erkekler ama ihtiyacın olanı al gerisini infak et deniyor. Belki ayetin hikmeti bu değildir de başka bir şeydir diye düşünüyorum.

 

Yine Hocam bu açıklamanızı 1000 kadın dinlese, belki sadece 1 veya 2 si başarılı olacak diğerleri bunu başaramayacak. Bu da bize, bu ayet üzerinde İslâm âlimlerinin bir araya gelerek içtihat yapmaları gerektiğini göstermez midir?

 

Bir diğer sorum da, günümüz şartlarını iyi tanımayan anneler eğer bu dönemde çocuk yetiştirirken kendileri günümüzden kopuk kalırsa, dışarı gönderdiği çocuğu ile nasıl iletişim kurabilecek? Çocuğun dışarıda nelere maruz kaldığını iyi bilip günün şartlarına uygun cevapları çocuğuna nasıl verecek?

 

Diğer bir konu da, ihtiyaç halinde dışarı çıkmak nasıl anlaşılmalıdır? Kadının kendini ilmi yönden geliştirmesi bir ihtiyaç değil midir? Bir bayan da ilmi araştırmalar içinde yer almayı, üretken olup ümmetin dertlerine bir nebze de olsa çözüm üretmeyi amaçlayamaz mı? (Siz, evinde otursa da büyük bir derdi çözecek diyeceksiniz ama evli olmayan bayanlar da olacak toplumumuzda)

 

Bir de bayanların iş hayatına girmesi, dünyada erkek işsizliğini artırdı dediniz. Kadın nüfusu %50 oranında. Mevcut işsizlik en fazla %7 oranında çıkıyor. Kadınlara da çalışma için yer kalıyor gibi anlıyorum.

 

Bir de hocam, bu ayetin Peygamber hanımlarına hitaben gelmesinin de ayrı bir hikmeti olamaz mı?

Selamünaleyküm

CEVAP:  Selamünaleyküm;

Allah Teâlâ sizden razı olsun. Dininizi dert ediniyorsunuz, kendinizi ve beraberinizde ümmetinizin kadınlarını düşünüyorsunuz. Böyle bir hissiyat olsa olsa imandan kaynaklanır. Sizi tebrik ederim, size dualar ederim. Keşke bütün mü’mine kadınlar baktıklarında, sizin hassasiyetinizle bakabilseler!

 

Şunu da bir not olarak yazmamda fayda vardır: Evet, ben sizin yazınızı ‘acaba?’ ile yorumlamadım. Bir mü’mine hanımefendi benim dersimden yola çıkarak sorular sormuş, sordukları da insanlar arasında genelleştirilebilecek endişelerden oluşuyor. Benim cevap vermem vazifem sayılmalı, ikna edebilmem veya edememem ise benim meselem değildir. Kalpler Allah’ın elindedir, kimin hangi sona doğru gittiğini bilen Allah’tır.

 

 

Ben veya her birimiz üzerimize düşeni yapıyoruz/yapacağız, bize ait hükmü de Rabbimiz verecek.

 

Yazınızda gündeme getirdiklerinize kısaca cevap verebilirim. Buradaki cevaplarım size karşı tenkitlerim değil bu hususlardaki kanaatlerimden oluşuyor:

 

1- Bir kere dinimizi, insanların filan zamandaki düşüncelerine göre şekillendiremeyiz. İnsanlar ya da kadınlar, 2/1000 oranında bir şeyi kabulleniyor ya da reddediyorlar diye dine şekil vermeye kalkışırsak, bunun neticesi Ehl-i Kitab’ın kitaplarına yaptığına doğru kayar. Ben de yaşadığım toplumda sizin tespitlerinizi görüyorum. Görüyorum ama tek başıma kalmaya razı olarak iman ettiğim hakikatleri konuşuyor ve yazıyorum. Pek çok hanımefendi, ağır ifadelerle beni tenkit ediyorlar ama onlara göre dinimi şekillendirmeyi aklımdan bile geçirmiyorum ki Rabbim beni eski ümmetlerin âlimleri için buyurduğu ‘kitap taşıyan merkeplere’ benzetmesin. Bu zamanda Rabbimiz bizi böyle bir iç kaliteyi koruma ya da ihmal etme ile imtihan etmeyi murat etti ise ne yapabiliriz?

 

 

2- Hanımların sıkıntısı sadece ‘evde kalmak’ ile özetlenebilecek bir sıkıntı değildir. Hanımların neticede İslam ile burun buruna gelmeleri şeklinde özetlenebilecek pek çok sorunları vardır. Şeytan kıyamete kadar da bunları artırarak koruyacaktır. Şimdi biz, hanımlar her sıkıştıkça Rabbimizin kitabından, Peygamber aleyhisselam’’ın Sünnet’inden birini mi eriteceğiz? Gayet hassas bir çizgiyi beraberce okumaya çalışalım lütfen. Tesettürün aldığı endişe verici şekli mesela ele alalım; kıyamet alameti denebilecek bir duruma tesettür adı veriliyor. Âlimler toplanıp içtihat ederek bu rezil görüntüye ‘islamî’ demeleri mi gerekir? Bu örnekleri onlarcası ile çoğaltabiliriz. Kadınların doğurmaya yanaşmamalarını nasıl yorumlayacağız sizce?

 

 

3- Kadınların ‘evde bulunmaları/kalmaları’ ifadesi, kadınların evden çıkmalarının yasak olması demek değildir. Bunu bu şekilde anlayan bir âlim de yoktur. Hayatı anlama tarzı olarak kadının, ev eksenli bir hayatı benimsemesi, İslamî bir hayatın gereği olarak bize gösterilmiştir. Zira ev ve aile, kadının üzerine bina edilmiştir. Evinde olmayan, yani ev ağırlıklı yaşamayan bir kadının, Allah’ın aile emanetini takdir edip yaşaması ne kadar mümkün olabilir? Modern dünyanın alışveriş merkezlerinde, adına işyeri denen yerlerde heba ettiği kadın neslini görmüş olmamız bile belge olarak yetmez mi? Bu ümmet, birilerinin izinden gitmesi için gönderilmemiştir. Birileri değil bütün insanlık, Kur’an standardına yükselsin diye varız biz. Zor olabilir, çetin işlere girmemizi gerektirebilir bu ama bizden beklenen budur. Kadının, varlığını Müslümanlaştırması durumunda, sadece varlığı ile bile cihat olmasının anlamı da budur zaten.

 

 

4- Müslüman kadınlar evlenirken ‘peygamberin hanımlarına benzetilerek hayırlı bir evlilik yapmaları için’ dua edilirken ya da öldüklerinde Hatice ile komşu olmaları için koca koca sözler dua diye sarf edilirken iyi de, onlar hakkında inen âyetler şimdiki mü’min kadınlar için neden uygun olmuyor? Hani iman, hani büyük hedeflerin kadını olmak?

 

 

Bir münakaşa konusu olarak görmüyorum sizin söylediklerinizi ama siz de görüyorsunuz ki, meseleye kimin ne diyeceği mantığından değil Rabbimin rızasına uygun olması veya olmaması açısından bakmaya çalışıyorum.

 

Bu bir imtihandır, hepimiz imtihandayız. Zoru gören, zor gördüğünü terk mi edecek? Nerede sabır, nerede sebat denmez mi insana?

 

Lütfen dua edelim ayaklarımız ve kalplerimiz kaymasın.

 

Allah’a emanet olun.

 

 

Selamünaleyküm.
Nureddin YILDIZ

Categories:

Comments are closed