İnsanı, hayvanı, kuşu, böceği; bilinen bilinmeyen tüm mahlûkatı yaratan Allah Teâla, yarattıklarını hem koruyan hem de onlara sonsuz bilgisi ile eksiksiz bir sistem sunandır. Kulun bilgi denince anladığı bir damla ise O, okyanusun sahibidir. Mü’min böyle iman eder. İz belli, yol bellidir; kitabı olan Kur’an Fatiha’dan Nas’a kadar bizzat ona hitap eder. Yaratılışı gereği kusurları ve sınırlı aklı olan insanın üzerine düşen, tüm eksik sıfatlardan münezzeh olan Rabb’ini ve O’nun Kitabı’nı sorgulamak değil “İşittik, iman ettik.” demektir. İman etmek ise Allah’ın Kitabı’na ve Elçisi’ne noktasından virgülüne teslim olmak demektir.
Kulun idrakinin varabileceği en üst nokta, acziyetinin farkına varmaktır. İman etmiş biri, olan bitende hikmet aramaz. Görürse şükreder, göremezse imanında bir eksilme olmaz. Çünkü görebilen göz için bir kelebeğin kanat çırpması büyük bir hikmet iken göremeyen için gökyüzünde asılı yıldızlar bile sıradandır. Âlemlerin Rabb’i Allah Teâlâ’nın önce Âdem aleyhisselamı, sonra ondan bir parça olarak Havva Annemiz’i yaratması da böyledir. İkisi birbirinden bağımsız ayrı ayrı yaratılamaz mıydı? Elbette yaratılırdı ancak Havva annemizin Âdem aleyhisselamın kaburga kemiğinden yaratılması da kusursuz işleyişin gereklerinden biriydi.
Sayısız gezegeni birbiri çevresinde döndüren, denizleri su ile doldurup üzerlerine bulutları yerleştiren ve bunların müthiş bir denge içinde alışverişlerini sürdürmelerini sağlayan Allah Teâlâ, kâinatın tek yöneticisidir. Onun Peygamber’i vasıtasıyla kullarından istediği de bir topluluk iki kişiden ibaret olsa dahi aralarında bir yönetici bulunmasıdır.
Allah’ın Âdem aleyhisselamın yanına ikinci bir erkek yaratmaması ya da ilk insanları iki kadın şeklinde değil de birbirlerine eş olan bir kadın ve bir erkek şeklinde yaratması, uyum içinde yaşayacak en küçük grubun bir kadın ve bir erkeğin evliliğinden oluşan bir aile olduğunu gösterir. Buradaki uyum iki cinsin birbirine eşit olmasından değil bilakis tamamen farklı yaratılmış olmalarından doğar. Allah Teâla bu iki kişilik aileye yönetici olarak erkeği seçmiştir. Akıl edemeyen biri için bu ifade –bilhassa kadının erkekleşmeye yüz tuttuğu son yıllarda- biraz kulak tırmalayıcı olabilir. Biraz daha sıradan biri için bu ifade erkekle kadın arasındaki bedensel ve duygusal farklılıklara dayalı türlü gerekçelerle teyit edilmeye çalışılabilir. Mü’min ise Allah’ın emri üzerine yorum yapma ihtiyacı hissetmediği gibi teyit çabasına da girmez; Rabb’inin kendisine verdiği rol ne ise onunla büyük denge içinde yerini alır.
Betül Gör / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76
Comments are closed