Bundan asırlar önce henüz dünyaya gelmemişken adımızı Rabb’imizin “Müslümanlar” diye bildirdiği bir ümmetiz biz. Adını Rabb’inin koymasıyla mükerrem olan biz Müslümanlar, Allah’a teslim olan insanlarız. Öyle ki bakarken Rabb’imizin nazarıyla bakar, dinlerken aynı hassasiyetle dinleriz. Yaşadığımız hayat dilimi içerisinde Rabb’imizi hatırlayan ve hatırlatan insan konumunda olmaya gayret ederiz. Gizli yahut aşikâr olsun eğer bir yerde Rabb’imizin rızasına uymayan bir durum varsa basiretli olup tavrımızı ortaya koyarız. Nitekim biz insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan Ümmeti Muhammed’den bir parçayız. Örneğimiz de Efendimiz aleyhisselam ve onun seçkin ashabıdır.
Peki, bugün biz Müslümanlar olarak hangi standartlarda bir hayat yaşıyoruz? Sıradan insanlar gibi bir hayat mı yoksa örneği Efendimiz aleyhisselam olan sahabe standartlarında bir hayat mı yaşıyoruz? Günümüz Müslümanlarının eskiye kıyasla daha serbest bir yaşantısı var. Ne Müslümanlığımıza karışılıyor ne de hayat tarzımıza müdahale ediliyor. Herkes Müslümanlığını dilediği şekilde yaşayabiliyor.
Tüm bu serbestlik ve özgürlüğe rağmen gözden kaçırdığımız bir şeyler var. Kimse kimsenin hayatına müdahale etmiyor gibi görünüyor fakat hakikat öyle mi? Hayatımız artık insanlar tarafından değil onların icat ettiği teknolojik aletler tarafından yönetiliyor. Peki, insanlar bu durumun ne kadar farkında? Şöyle ki yaşam tarzımızı etkileyen en önemli araçlardan birisi televizyondur. Bugün zenginiyle fakiriyle, dinsiziyle dindarıyla herkesin evinin başköşesi maalesef televizyonlara ayrılmış durumda. Sokaktaki çocuktan camideki din görevlisine kadar herkes hayatının merkezine televizyonu yerleştirmiş. Atalarımız, günlük programlarını ezan vakitlerine göre ayarlarken biz, televizyonlardaki dizilere göre ayarlar hâle geldik. Çünkü şeytan televizyona da bir kılıf uydurarak onu cici göstermeyi başarmış durumda. Hakikaten şöyle bir televizyonu açıp baktığımızda hemen her kanalda günümüzün tesettür ve İslamî yaşayış idrakine sahip dizi ve filmlerin yer almaya başladığını görebiliyoruz. Dini değerlerimiz, dizi ve filmlerde reyting toplama aracı olarak kullanılmakta.
Mesela; bizim cihat kabul ettiğimiz örtümüz, dizi yönetmenleri için bir kumaş parçası, bir reyting aracı olarak görülmekte. Dizilerde genelde hizmetli veya köyden şehre inen kadınlar başörtülü olarak canlandırılmakta. Tesettür kadınların umumuna ait bir değer olmaktan çıkarılıp hizmetli veya köylü kadınlara ait bir simge olarak gösterilmekte. Ancak son zamanlarda çekilen dizi ve filmlere baktığımızda dine mesafeli insanların bile başörtüsü taktığını görmekteyiz. Fakat ne taktıkları başörtüsü ne de yaşadıkları hayat İslam’ı temsil düzeyinde değil.
Bu yöntem, İslamî değerlerimiz üzerinden dizi ve filmleri toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara cazip gösterip izletme taktiğinden başka ne olabilir? Eğer amaçları İslam’a uygun bir iş yapmak olsaydı İslam’a aykırı sahnelerin aynı film karesi içerisinde yer almaması gerekmez miydi? Baktılar ki Müslümanlar televizyondan uzak durmaya çalışıyor, “bu dizilere biraz da İslamî bir hava katarsak Müslümanlar da televizyon seyreder” düşüncesiyle bizi uyutmaya çalışıyorlar. Ama biz biliyoruz ki dışarıdan kırmızı görünen her tatlı elma kestiğimizde çürük çıkma ihtimali taşır.
Günümüzde televizyon kanallarını denetleyen “RTÜK” adında bir üst kurul vardır. RTÜK yalnızca “ahlakî gelişime zarar verebilecek türden içerik taşıyan” dizi ve filmleri engelleyebiliyor. Ancak dinî görünümlü olup Müslümanların itikatlarına zarar verebilecek düzeyde tehlikeli olan dizi ve filmlere herhangi bir müdahalede bulunmuyor. Biz bugün yukarıda belirttiğimiz kapsamdaki dizi ve filmleri kaldırmasını RTÜK’ten bekleyemeyiz. Çünkü RTÜK İslam’ın ve Müslümanların değerlerinin korunması amacıyla kurulmuş bir kurul değildir.
Bugün RTÜK’ün denetimi dışında kalan konularda görev Müslümanlara düşmektedir. Fakat birtakım Müslümanların “bu dizideki bazı oyucular namaz kılıyor, şu dizideki genç kızlar başörtüsü takıyor” gibi bir düşünceyle farkında olmadan tuzağa düştüklerini görüyoruz. Bunun farkında olan Müslümanların ise tepkisiz kaldıklarına da şahit oluyoruz. Sonuçta teveccüh görmeyen şeyin silinip gitmeye, unutulmaya mahkûm olduğu bir gerçektir. Demek ki bu türden yayınların Müslüman bir toplulukta varlığını hâlâ sürdürebiliyor olması “Müslüman’ım” diyenlerin tepkisizliğinden, diğerlerinin de seyirciliğinden kaynaklanıyor!
Bir soru: bu yanlış yaşantıların cicileştirilmesine karşı tepkisizliğimiz neden kaynaklanmakta?
a) İmanımız hamaset duygusuyla birleşemediğinden… Çünkü iman hamasetle karışınca aktif bir hâl alır. Böylece hiperaktif çocukların yerinde duramadığı gibi imanımız da bizi İslam’a tezat durumlar karşısında harekete geçirir.
b) Cahilliğimiz sebebiyle… Biz kendimizi ne kadar donanımlı hâle getirirsek, karşıdaki düşmanın o kadar farkında oluruz. Böylece düşmanla mücadele için yola koyuluruz. İblis her gün yeni taktiklerle karşımıza çıkarken biz yerimizde sayamayız.
c) Özümüzü unutmuş olduğumuzdan… Allah’ın bize kendi ruhundan üfleyip can verdiğini ve o canı veren Allah’ın bizi, iyiliği emretmek ve kötülükten uzaklaştırmakla sorumlu tuttuğunu unutamayız.
d) Taviz vermeye müsait bir yapımız olduğundan… Bugün gözümüzde bariz hata olarak görünen şeyleri bir zaman sonra normal şeyler olarak görmeye başlıyoruz. Küçük tavizlerle büyük hatalar arasına köprüler kurabiliyoruz.
e) İşlediğimiz hatalar nedeniyle basiretsizleştiğimizden… İslam’dan uzak yaşantımız olayların perde arkasını görmemizi engeller hâle geldi. Efendimiz aleyhisselam: “Âdemoğlunun hepsi hatakârdır, hata edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir ” buyuruyor.
Daha biz doğmadan Rabb’imizin adımızı koyacak kadar bize değer biçtiği Müslüman kardeşlerim! Zaman, verilen değeri koruma zamanı! Zaman örneğimiz olan Peygamber’imizin bize bıraktığı mirası, sahiplenme zamanı. Malcolm X: “Tüm uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter.” diyor. Biz de önce kendimizi sonra yakın çevremizi bilinçlendirerek dini değerlerimizin reyting aracı olarak televizyon kanallarında kullanılmasını engellemek için birlikte bir uyanış hareketi başlatalım ki önce kendimize sonra da Rabb’imize karşı mahcup olmayalım. Unutmayalım ki gayret kuldan takdir Allah’tandır…
Merve Gülgönül / ElifElif “Danteli Feda Eden Kızlar” Kış Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed