22
Belaya en çok sabredenler, zorluklarda en çok sebat gösterenler ve bir kaza hâlinde rızalarını bozmayanlar mü’minlerdir.

 
Mü’minler sonsuz âleme nispetle dünyadaki hayatlarının ne kadar kısa olduğunu bildikleri için dünyaya cennet gözü ile bakmazlar.

 

Dünyaya, cennete götüren bir araç olarak bakarlar.

 
Umut, güven, kadere rıza, sevgi ve kalp huzuru; bunlar, mü’minin kalbindeki iman ağacının hoş meyveleridir ve hayat mücadelesine devam etmek için bitmez tükenmez malzemelerdir. O hayat savaşı ki uzun sürelidir, sorumluluğu çoktur; tehlike ve meşakkatlerle doludur.

 
İlk insandan beri insanlık imtihanlarla, Batıl’ın hiç bitmeyen; sadece ama sadece zaman ve mekân değişikliği gösteren oyunlarıyla karşı karşıyadır. İlk insan da öyle idi, son insana kadar da böyle olacaktır. Ama değişmeyen tek hakikat, HAKK’ın her zaman üstün olduğudur.

 
Doğu Türkistan, bu imtihan sahalarından biridir. Tarihte Karahanlılar gibi nice hanlığın İslamî ilim merkezi olan bu diyarlar bugün kâfirlerin zulmü altında mü’min kimliğini korumaya, yaşatmaya ve diriltmeye çabalamaktalar. Bu çabaları sonucunda kimileri diri diri fırınlara verildi; kimileri Kur’an öğrettiği için müebbet ceza aldı veya idam edildi. Bu da yetmezmiş gibi aileler, evlatlarını öldüren kurşunun parasını ödedi. Kimisine yolda giderken virüslü iğneler yapıldı. Kimisi sırf ikiden fazla çocuk doğurma yasağına karşı geldiği için 7-8 aylık bebeği düşürüldü. Kimisi de sırf evlerine sakallı veya tesettürlü insanları misafir ettiğinden “Devleti bölme planı yapıyor.” bahanesiyle hapislere atılarak zalimler tarafından eziyete maruz bırakıldı. Dahası tank baskınlarıyla bir saatte on binlerce gencin katliamının akabinde kan gölü olan sokaklar, su tankeriyle birkaç dakikada yıkandı ve bu katliamdan tek bir iz bırakılmadı.

 
İmtihanın boyutu, imtihana maruz kalanların kapasitesi kadardır, Doğu Türkistan’da bu kanunun uygulama sahalarından biri.
Mü’min olmak; ilk nesil gibi dik durmayı, son kazananın kendisi olduğunu bilmeyi gerektirirdi. Nitekim dik durdular, duruyorlar da.

 

Çünkü onlar dik durdukları kadar İslam’ın yükseleceğini; sendeledikleri kadar da yükselmelerinin gecikeceğini anlamışlardı ve ölümü gülerek karşıladılar, karşılıyorlar.

 
“Mü’minlerden nice erler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde durdular; Onlardan kimi verdiği sözü yerine getirip şehit oldu, kimi de yerine getirilmeyi bekliyor ve onlar hiçbir zaman sözlerini değiştirmediler.”

 
“İnsanlar onlara: ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun.’ dediler. Bu onların imanını arttırdı da: ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.’ dediler.”

 
Allah’a verdiğimiz sözde durmak, sadece ama sadece Allah’tan korkmak. Böyle bir genç olmak… İşte o genç; sabah namazına kalkıp ışıkları yaktığında beşer kontrolünden korkmadığına melekleri şahit tutan, Rabbi’ne Ümmet’in bu imtihanlardan geçebilmesi için dua eden gençtir.

 
İşte o genç; sabah erken evinden çıkarken bir daha evine dönememe ihtimali olduğunu bilerek ailesini Allah’a emanet edip tevekküle sarılan gençtir.

 
İşte o genç; çantasında İslamî kitaplar, telefonunda İslam’ı çağrıştıran bir kelime bulundurduğu için namaz kılmak için gittiği camide kapıdaki güvenlik tarafından sabıkalanan veya hapse atılan ancak davasından vazgeçmeyen gençtir.

 
İşte o genç; sakalından, tesettüründen taviz vermek yerine hiç dışarı çıkmamayı tercih etmesine rağmen yine de siyasî cinayetçi damgasını yiyerek zindana atılan gençtir.

 
İşte o genç; bir bayram sabahı camilerde ezan yerine cumhuriyet marşı okunmasını isteyenlere karşı bulduğu demir parçasıyla direnerek canını kurban eden; tesettüründen, zikirlerinden taviz vereceğine zindana atılmayı göze alan ama orada da tecavüze mahkûm olan, mahpusların hava almak için bahçeye çıkarıldığı saatlerde çıplak gezdirilmek gibi insan dışılığıyla yüzleşen mücahide, şehit gençtir.

 
“O çıralı ateşin onlar da başlarına oturmuşlar, mü’minlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Onlardan sırf Aziz ve Hamid olan Allah’a iman ettikleri için intikam aldılar. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisine aittir ve Allah her şeye şahittir.”

 
Suriye, Afganistan ve Mısır’daki Müslümanlar silahlara ve bombalara karşı cihat ediyorlar. Doğu Türkistan’da ise üstü süslü, şaşalı, modern, kültürel, zengin, hızla geliştiriliyor örtüsüyle güzelce örtülerek Müslümanları dinsizleştirme, karşı çıkanları da yok ederek yeni nesli mankurt ateistler olarak yetiştirme projeleri yürütülmektedir. Ama onlar da o yıldızları takip ederek, Rabbimin “Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız mutlaka en üstün sizsiniz.” vaadiyle bu mücadeleyi devam etmektedirler. Bunu gören de şöyle der:

 
“Mü’minin işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen hayırdır. Bu da ancak mü’mine özgüdür. Çünkü o, sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, hayır olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca sabreder, bu da hayır olur.”

 
Her şeye rağmen o gençler umut doluydular. Kimisi ebediyi seçti, kimisi zindanlarda çürümeyi, kimisi de hicretleri. Çünkü biliyorlardı ki elbet bir gün bu Ümmet ayağa kalkacaktır. Elbet bir gün bu saçılan umut tohumları meyve verecek ve Hak başa geçecek, nur tamamlanacak, Ümmeti Muhammed kazanacaktır!

 

Dilaram Abdurrehim/ ElifElif “Gençlik Özel” Kış Sayısı (2016-1437)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed