İslam, cemaat halinde yaşanan dinin adıdır. Müslüman fertler bir araya gelerek topluluğu oluştururlar ve bireysel yaşantılarını toplum hayatı haline getirirler. Din bizden bunu ister.
İslam’ı kendi kendine yaşamak isteyenler, Allah’ın yeryüzünde murat ettiği maksadı gerçekleştiremedikleri gibi olması gerekenin önüne de set çekmiş olurlar. Zira din, şahıslar değil ümmet üzerinden varlığını ispat eder. Ümmete dahil olmayanlar ise aslında var oldukları topluluğun haricinde gibi gözüktükleri için engeldirler.
Cemaat olmaya mecburuz
Yeryüzünün ıslahı cemaat olmak ile mümkündür. Bizi aynı noktada toplayan imanımız gereği bireyselliği bir kenara bırakıp ümmet oluşumuzu ön plana çıkarmak boynumuzun borcudur.
Birlikte olmak zorundayız. Müslümanlık, hak cephesini temsil eder. Batıla karşı durmak için de cemaat olmak şarttır.
Mü’minlerin beraberce hayat sürme gayreti kadar bir başka gerçek de bu fiili gerçekleştirecek iletişimleridir. Aynı ortamı paylaşıyorsa mü’minler, konuşup anlaşmaları da elzemdir.
Cemaat olmak, münasebeti güçlü Müslümanlarla mümkündür. Aynı amaçların sahipleri, ortak bir zeminde buluşabilmeli ve konuşabilmelidir.
İletişim Anormalliği
Aynı cenneti hedeflediğimiz için -farklı düşünsek bile- irtibat ağımızın açık olması kadar doğal bir şey yoktur. Ne var ki şeytan damarlarımızın içine kadar girdiği ve bizi ölene kadar rahat bırakmadığı için iletişim anormalliği yaşamaktan geri duramıyoruz.
Sebepsiz, anlamsız yere çocukların oyuncak kavgası yapması kadar komik gerekçelerle en yakınlarımızla dahi oturup konuşabilme becerimizi kaybetme noktasına geldik diyebiliriz. Kendimizi kameraya alsak izleme rekorları kıracak tiyatroların başrol oyuncuları olabiliriz.
Gerçek şu ki biz bu değiliz, değildik.
“Sizi tanışın, konuşun, muhabbet edin diye farklı kabilelere ayırdık” diyen Allah’a iman etmiştik biz.
Her mü’min ile kendi öz kardeşi gibi oturup geçinebilen bir peygamberin ümmetiydik biz.
Cahiliye bataklığında iletişim dersleri veren Muhammed aleyhisselama ümmet ol(a)madık mı biz?
Yoksa ümmet olma derdimizi mi yitirdik?
Tanımadığımız karşı cinslere merhamet edebiyatları yaparken çocukluğumuzu beraber yaşadığımız dostlarımızı, eşlerimizi,
akrabalarımızı, aynı dava yolunda hizmet ettiğimiz kardeşlerimizi niçin kin denizinde boğduk?
Birbirimize tahammül etmeden hayatın zehir olacağını anlamak zorundayız.
Ter kokana burnu akana, mezheplisine mezhepsizine, evlisine bekârına, yaşlısına gencine -mü’minse- tahammül edebildiğimizde bu ümmetten olduğumuzun alametlerinden birini icra etmişiz demektir.
Fikirlerimizin aynı olması Müslüman olma şartları arasında değildir. İman birliğimiz olmazsa olmazımızdır. Aynı düşünmüyoruz bahanesi ile Müslümanların irtibatlarınızı koparmaları vebal değildir de nedir? En basit örneği ile evlenirken yüzde yüz örtüşüyor mu düşüncelerimiz? Ya da evlendikten sonra farklılıklar oldu diye evlilik mi bitiriyoruz? Sonlandırsak aileyi aile kalır mı dünyada ve cemaat halinde yaşanacak olan din kalır mı?
Maddi beklentiler normal
Görüşmelerimizin, tanışmalarımızın maddi beklentiler manasına gelebildiği de tartışılmaz bir gerçektir. Böyle olması da doğaldır. Elbette beklentilerimiz olacaktır. Bu yüzden kimseyle görüşmeyeyim diye bir mantık oluşturamayız. Mü’minler bir vücut gibi değil miydi? Birbirimizin dertleri ile dertlenmek Müslümanlık demek değil mi? Kendimizi kullandırtmadan, suiistimale fırsat vermeden, seviyemizi ayarlayarak birbirimizin işleri için koşturmak da görevimizdir.
Şu Cuma’yı bir düşünelim
Her hafta bizi Cuma namazında buluşturan Rabbimizin kullarıyız. Mü’minler arasındaki münasebet düzeyine nasıl bir ayar getirmek gerektiğini göstermiyor mu Cumamız? Çağıran Allah’tır. Çağrılan Müslümandır. Hem de bütün Müslümanlar… Yıllık, bayram toplantılarımız da aynı maksadı taşır. İlişkilerimiz pekişsin, görüşemeyenler görüşsün, bağlantılarımız kopmasın diye…
Anlayamazsak ne kardeşlik kalır ne de DİN!
Mü’mince görüşmek, iletişim kurmak Allah’ın emridir. Hucûrât sûresinin on üçüncü ayeti sarihtir.
Kur’an’ı en iyi anlayan, Efendimiz, tüm Müslümanlar ile oturup kalkmıştır.
Ortak çatımız dinimiz olduktan sonra irtibat kurmamıza mani hiçbir şey olmamalıdır.
İhtilafları değil, anlaştığımız meseleleri gündeme getirmek ümmet adına taktiğimizdir.
Konuşabilme bir dert işidir. Kardeşlerimizle, eşlerimizle muhabbet edebilmek, namaz kadar mühimdir.
Salih Eğridere/ ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed