Allah Teâlâ insanı fıtrat üzere yaratmış ancak bu fıtrattaki özelliklere uyarak yaşamasını murat etmiştir. Allah’ın yarattığı fıtri yani yaratılıştan kaynaklanan özellikleri göz ardı edip yok sayarak yaşanacak bir hayat, Allah’tan uzaklaşmayı doğuran büyük bir bahtsızlıkla sonuçlanacaktır. Allah hepimizi böyle bir akıbetten muhafaza buyursun. O’nun fıtratımıza koyduğu meziyetleri tanıma ve onları koruma şuurunu hepimize nasip etsin ki, bu fıtratın özünü de “iman” oluşturur. Allah’a ve O’nun iman edin dediklerine iman…
Yaratan Rabbimiz’in insanın genlerine yerleştirdiği özelliklerden birisi de “hayâ” (utanma duygusu)dır. Utanma duygusu var olup korundukça Allah’a yakınlaşma yolları açık demektir. Ar damarı çatlamış, hayâsı yırtılmış bir insanın ise Allah’a ulaştıracak yolları tıkanmış ve iyi Müslüman olmasının önüne barikatlar yığılmış demektir.
Toplum olarak Allah’a yakınlaşma durumumuzun nereye doğru gittiğini izlemek için bakmamız gereken şeylerden birisi de “toplum olarak hayâ anlayışımızın ne durumda” olduğudur. Kadını-erkeğiyle, genci-yaşlısıyla, işçisi-memuruyla, siyasetçisi-tüccarıyla bir toplum olarak “ayıp” algımızın içini neler dolduruyor. Eğer devletin engellemediği/engelleyemediği, insanların dışlamadıkları/dışlayamadıkları tavırlar ve anlayışlar bizim için normal, ayıp olmayan hâller hâline dönüşüyorsa ayıp algımızın içini Allah ve Resûlü doldurmuyor demektir. Ayıp anlayışımıza medyanın kabulleri şekil veriyorsa Allah’ın istediği hayâdan uzaklaşmışız demektir. Kadın-erkek ilişkilerindeki seviyeyi Avrupa’nın öğretileri, ticaret hayatımızdaki kabulleri, kapitalizmin kuralları, sosyal ilişkilerimizdeki saygı, sevgi, anlayış, hoşgörü gibi kavramları “Realizmin Ölçüleri!” belirliyorsa İslam ahlakının temelini oluşturan hayâ anlayışı nerede duruyor?
Hayâ fıtridir ve iman gereğidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Hayâ imandandır.” buyuruyorlar. Utanmak imanın göstergelerinden olduğuna göre, imandan kaynaklanan bir hayâdan bahsetmek istiyorsak hayâ; iman ettiğimiz Rabbimiz’in ve O’nun sevgili kulu Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın bahsettiği şekilde olmalı ki, hayâ yerini bulmuş olsun.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “utanma duygusunun, Allah’ın sevdiği güzel bir huy” olduğunu bize öğretiyor. “Hayâ kimde bulunursa onu daha da güzelleştirir.” buyuruyorlar.
Utanma öncelikle Allah’a karşı olmalıdır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’tan hakkıyla hayâ edin!” buyuruyorlar. Ashabı; “Elhamdülillah! Biz Allah’tan utanıyoruz.” deyince Peygamber aleyhisselam Efendimiz, utanmanın ne anlama geldiğini ashabına şöyle anlatıyor:
“Allah’tan utanan kimse başını ve başındaki organlarını Allah’ın hoşnut olmadığı şeylerden korumalıdır.” Daha açık bir söyleyişle:
– Allah’ın istemediği şeylere bakmamalı,
– Allah’ın sevmediği konuşmaları dinlememeli,
– Allah’ın beğenmediği sözleri söylememelidir.
“Allah’tan utanan kimse, karnını ve onun içindeki organları Cenâb-ı Hakk’ın istemediği şeylerden korumalıdır.” Daha açık bir söyleyişle:
– Kalbine sahip olmalı,
– Cinsel organını günahtan korumalı,
– Günah olan şeye dokunmamalı,
– Günah olan yere gitmemelidir.
Allah’tan gereği gibi utanan kimse, bir gün ölüp dirileceğini ve güzel vücudunun çürüyüp yok olacağını düşünmelidir.
Ahireti dünyaya tercih eden kimse, dünya ziynetini elinin tersiyle itmelidir. İşte o zaman insan Allah’tan gerektiği gibi hayâ etmiş olur. (Peygamberimin Sevdiği Müslüman) “Her dinin bir ahlakı vardır; İslam’ın ahlakı da hayâdır.” (İbn-i Mace) Hayâ olmadan İslam ahlakı ayakta durmaz. İslam ahlakı olmadan da İslam’ın hayatta varlık göstermesi söz konusu olamaz.
Günümüzde utanma duygusunun en çok yıprandığı alanlardan birisi “kadın-erkek; Müslümanların bedenlerini hem cins ve karşı cinslerden sakınmamaları” konusudur. Medya sektörü, ticari ve sosyal beklentiler giyinme ve örtünmeyi o denli kendi menfaat kalıplarına çekmiş ki; “bu giyim tarzı, Allah’ın razı olmadığı bir giyim tarzı” demek ayıp hâline gelmiştir.
Diğer yıpranma alanı yönetim ilişkileridir. Siyaset ve yönetim anlayışındaki “zamanın Realiteleri!” yönetim gücünü “kamu ve özel sektörde” o denli kıskaca almış ki; emanete riayet, kul hakkını koruma ve görevin hakkını vermekten bahis bile açılamamaktadır. İslam adına hayır niyetleriyle oluşan toplum örgütlerinde ve onların çalışma usullerinde bile İslam’ın kadın-erkek ilişkilerine koyduğu sınırları, İslam’ın fıtri olarak belirttiği yönetim disiplinlerini konuşmak ayıp hâline gelmiştir.
Toplum dinamikleri o denli bir mazeret hâline gelmiş ki hakkı söylemek ve savunmak, İslam adına konuşanların bile erteledikleri, bu zamana yakıştıramadıkları bir vakıa hâlini almıştır.
Ticaretin gerçekleri o denli piyasa kurallarına teslim olmuş ki; “Dürüst ve güvenilir tüccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle (cennette) beraberdir.”(Tirmizi) hadis-i şerifi, tüccarlar arasında gündem olamamaktadır. Aksine adeta ticarette İslam’ın kurallarını konuşmak ayıplanır olmuştur.
“Hayâ duygusunun kötü olanı yoktur. Bu asil duygu baştan sona hayır ve güzellikten ibaret olup insana hayır kazandırır.” (Buhari, Müslim)
Hayâ öncelikle Allah’a karşı olmalıdır. Zira Müslüman, Allah’ın ayıplamasından çekindiği için zaten insanların ayıplamasını gerektirecek bir işe imza atmaz. Ayıplanmaktan çekinen Müslüman; yaptığıyla, baktığıyla, giyimiyle ve konuşmasıyla utanılacak hâle düşmekten sakınır. Bu duygu ona, sürekli kendini kontrol etme melekesi kazandırır. Lakin hayâ Allah için olmazsa utanma, Allah’ın razı olmayacağı işlerden sakınmak üzerine olmazsa Allah’ı bir kenara bırakıp insanların kınamasından kaçmak ve övgülerini kazanmak için olursa o, hayâ değil nefsin isteklerine uymak olur. Bu sefer utanma duygusu ortadan kalkar. Utanma kalkınca fenalığın önü açılır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Utanmadıktan sonra dilediğini yap! (Buhari) buyurmuşlardır.
M. Salih Beşir / ElifElif “Bayram, Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed