Yaratıldığımız günle başladı hayat serüvenimiz. Sonraları “anne” diyeceğimiz başka bir insana bağlı olarak geldik dünyaya. Muhtaç doğduk, muhtaç kaldık. Kendi kendimize yetme, kendi yağımızda kavrulma sözlerimiz inandırıcı olmadı hiçbir zaman. İhtiyaçlarımız vardı ve bu ihtiyaçların tümünü karşılayacak güçte yaratılmamıştık. Tek başına doyulamayacak, nefes alınmayacak, yaşanamayacak bir sistemin müdavimleriydik. Dünyamız için de cennetimiz için de davamız için de gerekiyordu başka insanlar.
Bu sisteme uygun yaratılanlar olarak “sosyal” diye isimlendirildik. Tek başına yaşamak normal bir yaşam için mümkün değildi çünkü insan, bütün ihtiyaçlarını kendisi omuzlayabilecek güçte yaratılmamıştı. Ancak bir dayanışma içerisinde düzen kurulabilirdi. Bir anda hem fırıncı hem sanatkâr hem de avcı olunamazdı. Elbette kimisi ziraatla uğraşacaktı, kimisi sanayi ile. Sorumluluklar paylaşılır, eksiklikler tamamlanır, hayat devam ederdi.
Davamızın büyümesi, hayallerimizin gerçek olması için de çeşit çeşit insana ihtiyaç vardı. Herkes kılıç kuşanarak cihat etmiyordu, herkes infak da etmiyordu. Kimisi parasıyla kimisi muallim kimliğiyle ön plana çıkıyor, böylelikle yapı tamamlanıyordu. Bütün bu dünyanın sistematiği için insanların birbirleriyle iletişimleri kaçınılmazdı. İletişime geçmek yani karşındakine mesaj vermek her insanın fıtratında vardı. İnsan var olduğunu hissetmek ve bunu kanıtlamak için fark edilecekti, sesini duyuracaktı, görünecekti, tepki verecekti, yumruğunu sıkacaktı; içindekileri, zihnindekileri, hissettiklerini, paylaşımlarını, tavsiyelerini, önlemlerini, ikazlarını sunacaktı. Gülerek tasdik edecek, kızarak itiraz edecekti. İletişime geçecekti.
İletişim, bir kavram olarak son asra mahsus olsa da anlam olarak insan kadar eskiydi. Gerekli olan dayanışma için diyalog şarttı.
İnsan hayatın bütün evrelerinde anlamak ve anlaşılmak ister. Etkilenmek ve etkilemek ister. Bunun için hareket etmesi gerekir. Bir hareketi, bir olguyu veya bir düşünceyi değiştirmek için; bazen bir yanlışı düzeltmek veya bir doğruya teşvik için karşısındakini iyi ya da kötü yönlendirmek için iletişime geçer.
İnsan, iletişim sürecinde ileti alışverişinde bulunur. İletişimin amacı; karşısındaki insanda bir değişim ve bir gelişim oluşturmaktır. Bir insan sağır olan başka bir insana saatler boyunca uzun ve etkili konuşmalar yapsa dahi onda herhangi bir etkileşim ve değişim veya bir öğrenim olamayacağından iletişim gerçekleşmiş olmaz. Ama sağır olan kimseye kaş ve göz işaretleriyle pek çok şey anlatılabilir. Bunu anlayacağından iletişim de gerçekleşmiş olacaktır. Bazen susmak bile karşındakine aslında mesaj vermek niteliğinde olabilir.
Konuşarak, bakışarak, ses çıkararak, kafasını aşağı yukarı hareket ettirerek insan anlatmak istediğini ifade edebilir. İnsanlığın en yürekli, en muhteşem, en etkili insanı olarak ve bir peygamber kimliğiyle Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem, bir yetime göz kulak olanın cennette kendine yakınlığını tarif ederken -işaret dilini kullanarak- parmaklarını göstermiştir.
Ali radıyallahu anh, halifeliği döneminde Kufe’ye peygamber vekili olarak gittiğinde kendisini heyecanla bekleyen topluluğun karşında yanındakilerden bir ibrik ve su istemiş, Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellemin öğrettiği şekilde abdest almış ve “Bu Resûlullah’ın abdestidir.” diyerek geri dönmüştür. Mesaj gitmiştir. Buradaki iletişimin de özünde hareket vardır, görsellik vardır.
Yazı da insana mesaj vermek için keşfedilmiş iletişim örneklerinden biridir. Peygamberimiz aleyhisselam, fetihler çoğalınca Medine’den civar şehirlerin efendilerine ve kabile reislerine mektuplar yazarak İslam’a davet etmiştir.
Ömer radıyallahu anhın halifeliği zamanında bir Müslüman’ın içkiye müptela olduğu yer alır kaynaklarda. Durum Ömer radıyallahu anhuya intikal edince kâtibini çağırmış ve Gâfir Suresi’nin ilk üç ayetini yazdırarak içkiye müptela olan adama mektubun iletilmesini emretmiştir. Mektup yerine ulaşınca adam tövbe etmiş, mesaj yerini bulmuştur.
Yazıyla iletişim bizim tarihimizde de genel dünya tarihinde de çok eskilere dayanmaktadır. Bugün yirmi birinci yüzyılda da iletişimin konu olarak işlendiği bir alanda yazıyla iletişim, kelimelerin kâğıt üzerindeki etkisi ve gücü hiç de küçümsenmeyecek noktadadır. Üstelik bugün kitabeler, mektuplar veya zihinlerde bir mesaj uyandırmak amacıyla yazılmış deneme veya makaleler yerine e-postalar, twitler ve mailler almıştır.
Artık insanları etkilemek ve harekete geçirmek, onlarda bir etkileşim ve değişim meydana getirmek için sayfalar dolusu kitap yazmaktan çok, birkaç cümleden oluşan twitler yeterli olmaktadır. Bir hatip, mesajını bir konuşmasında bin kişiye ulaştırabiliyorken bunu internet yoluyla veya bir kitap tasarlayarak milyonların görüş alanına da ulaştırabilir.
Dünyanın bir ucunda yaşanan olayı öğrenmek, düşen bombadan veya öldürülen insanların hallerinden haberdar olmak; bugün çok olağan. Bugün kimliğini bilmedikleri şahısların internet hesaplarını takip ederek hayatlarını yönlendiren insanların sayısı da oldukça fazla. İletişimin yazıyla birleşen gücünü keşfeden amacına ulaşıyor.
Eslem Yelgün / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed