14

Kelime olarak aşırı sevgi ve bağlılık duygusu anlamına gelen aşk kelimesi günümüz toplumunda küçücük çocukların bile bildiği kelimelerden biri. Bunun nedeni için detaylı araştırmalara gerek olmadığı da ortada. Televizyon kültürü ile beslenen bir toplumda aşk kavramının ekmek, su gibi konuşulur olması garipsenmeyecek bir durum. Bunun sonucu olarak da anaokulu çağındaki çocukların bile karşı cinse bakışının bu kavram doğrultusunda değiştiğini hepimiz fark etmişizdir.
Televizyon, internet, roman vb. basın yayın organları ile hayatın anlamının aşk olmadan anlaşılamayacağı propagandası ile gençlerin yaşam sebebi hâline getirilen bu kavramın modern Müslüman’ın manevî boşluğunu doldurmak ve imanı yıpratmak için kullanıldığı da ayan beyan ortadadır.
Çağımızda, İslam söz konusu olduğunda aşk kavramı ilâhî kelimesi ile kılıflanarak sunuluyor modern insanın önüne. Kelime ilâhî vasfını kazanınca sanki insanın söz söyleme yetkisi genişliyor. Öyle ki ilahî olan aşka ulaşabilmek için beşerî olanın şart olduğu düşüncesi bile insanların zihnine kolayca ekiliyor. Kavramın kullanım sahası olan tasavvuf da bu sayede sadece ilâhî aşk demekmiş gibi anlaşılıyor toplum tarafından. Öyle ki ismini, vasfını bildiğiniz bilmediğiniz pek çok kişi bu alanda romanlar kaleme alıp kendine göre ilâhi aşkı anlatabiliyor. Okul sıralarında Divan Edebiyatı’nın, halk şiirlerinin muhtevalarını işlerken öğrendiğimiz Allah aşkı sanki yeni keşfedilmiş gibi medya, reklam vb. yollarla gözümüze sokuluyor.
Peki ya sonra? Sonrası sadece kalplerde yaşanan, kalp temizliğinin esas alındığı, beşerin Allah’ı sevmek için araç olduğuna inanıldığı bir İslam anlayışı. Mesele sadece aşk kavramının laçkalaşması değil, Müslüman kimliğimizin zedelenmesidir. Müslüman kavramı yanlış bir şekilde insanların zihninde inşâ ediliyor. Sadece yüreklere indirgenmiş bir din yaşayan Müslümanlar türemeye başlıyor.
Durum böyle olunca bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabb’imize ulaşmak için bir aracıya ihtiyaç olmadığını, İmanın kalpte taşınıp fiillerle, yaşam biçimiyle ispatlandığını, tasavvufun ortaya çıktığı ilk dönemlerde selefin aşk kavramının olmadığını kavram karmaşası içindeki Müslüman’a anlatabilmek de zorlaşıyor. Çünkü insanın hiç bilmediği bir kavramı öğrenmesi yanlış bildiği kavramı düzeltmesinden kolaydır. Bu yüzden kavramlar üzerinden başlatılan bir savaşın en etkili tahrip yöntemlerinden biri olduğu bir vakıa olarak önümüzde durmaktadır.
Ferdî özgürlüğü esas alan, istediği şekilde yaşayan bir toplum oluşturma hedefinde olan batı düşüncesinin vicdanlarda yaşanan dine ses çıkarmadığı ve bunu desteklediği düşünülürse cami, cihad, İslam birliği, halife gibi kavramların karşısında duran batının, ilahî aşk kavramını ön plana çıkaran çalışmaları desteklemesinin bilinçli olarak yürütülen manevî bir savaş olduğunu da söyleyebiliriz.

Ayşe Aksoy / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed