Bir dert, bir dert, bir dert!
Bir anahtara ihtiyacım var, akıl âlemime girip gönül kapılarımı beni saadet–i âlâ’ya ulaştıracak dertlere açan!
Efendimizin derdi gibi bir dert mesela, gözümü açtığımda ” ümmeti, ümmeti” dedirtecek…
Ebubekir Sıddık radıyallahu anhın derdi gibi bir dert;
“Şu Medine’de tek başıma kalsam ve kurtlar gelip beni parça parça edecek dahi olsa namazla zekâtın arasını açanlarla cihad edeceğim.” dedirten bir dert!
Ömer radıyallahu anhın derdi gibi bir dert!
“Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi hak ile gönderene yemin ederim ki; Fırat kenarında bir deve kaybolup ölse Allah’ın bana, bunun hesabını soracağından korkarım.” dedirten bir dert!
Bir dert! Bütün Ümmet’i gönlümde toplayıp uykularımı kaçırsın!
Bir dert! Bizi eşref–i mahlûkat olarak Yaratan Rabbim’e karşı görevlerimde beni kamçılasın!
Bir dert! Benim misâk–ı milli sınırları içine değil bütün yeryüzüne gönderildiğimi hatırlatıp bütün insanlığı bana dert ettirsin!
Bir dert! Beni mâsivadan koparsın, gafletten uyandırsın, hayallerimi Arş’ın gölgesiyle, Firdevslerle süslesin!
Bir dert! Cemalullah’ı hatırlatsın ve her aldığım yahut verdiğim nefesin, ektiğim tarlanın son tohumu olabileceğinin idrakine vardırsın..!
ElifElif Dergisi – Yazı Atölyesi / Rukiye Toruk
Comments are closed