Asr Suresi, Kur’an-ı Kerim’in en kısa, en net suresi olmakla beraber mana olarak derin ve kapsayıcıdır. Kur’an-ı Kerim’in bütün ilimlerini içine alma özelliği bulunuyor. Tam bu noktada İmam Şafii rahmetullahi aleyhin “Eğer insan bu sure üzerinde derinlemesine düşünürse yalnız bu sure onun hidayeti için yeterlidir.” sözü isabetli olacaktır. Ayetlere baktığımızda 1. “Asr’a yemin olsun ki”, 2. “İnsan muhakkak ziyandadır”, 3. “Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Sure, insanı nihayetsiz hüsrandan korumanın reçetesini bildiriyor. Âlemlerin Rabbi olan Allah ayet-i kerimenin başında Asr’a yemin ederek neyi kast etmiştir? Arapça’da geçip giden, tükenen, sonu olan zamana asr denir. Yani Allah Asr’a yemin ederek kullarının dikkatini çekmiştir. Hoyratça savurduğumuz her anımız bizi, kurtuluşu olmayan ölümle burun buruna getiriyor. Dünya ve ahiretteki akıbetimizi lekeleyen tek şey, boş zamandır. Zamana gereken itibarı vermeyişimizin kaçınılmaz sonu ise Rabbimiz’in biz kullarından yüz çevirmesi olacaktır maazallah. Ancak sonumuzu hüsrandan kurtaracak dört müstesna yolu arka arkaya sıralayarak âdeta kullarının içine su serpmiştir Celle Celalühu.
Gelelim kurtuluşumuzun reçetesini dikkatle okumaya.
Reçetemizin ilk koşulu; iman etmektir. Evet, dünya ve ahiret saadetimiz için olmazsa olmaz şeydir iman. Elbette ki kalp ile tasdik edilmiş olanı mühim, biz görmesek de her anımızdan haberdar olan Allah’a imanı, bizi izleyen meleklere, sahibimizin elçilerine, kitabımız Kur’an-ı Kerim’e, teslimiyetle başımızı yasladığımız kadere, öldükten sonra asıl yurdumuz ahirete iman etmiş mü’min olmak; kurtuluşun ilkidir.
İkinci koşul; salih amel işlemektir. Salih, her türlü güzel işi kapsar. İmanla desteklenmiş güzel işleri içinde barındırır. Binaenaleyh, iman olmadan yapılan salih amellerin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bu yüzden kitabımızın birçok yerinde salih amel imandan sonra bahsedilmiştir.
Üçüncü koşulumuz; hakkı tavsiye etmektir. İslam, iman edip salih amellerle ömür geçirmeyi yeterli bulmayıp her birimizin toplumdaki sorumluluklarını anımsatıyor. Bir anlamda hakkı bilmenin tek başına anlam ifade etmediğini idrak ettirmek istiyor. Çevremize, eşimize, dostumuza; doğrunun, batılın karşısındaki hakkın öncülüğünü yapmak, nasihatte bulunmak yani kardeş olmamızın layığını yerine getirme şuurunu kast ediyor. Kendimizi ve beraberindeki yakınlarımızı sonu hüsran olan yoldan çekip almak ancak bu yolla gerçekleşir.
Reçetemizin son koşulu ise sabrı tavsiye etmektir. Hayat bütünüyle imtihandır. İmtihanlarla baş edebilmemizin tek çıkarı ise sabretmektir. Üzüntülü olaylara, belalara, musibetlere karşı erimeden yol almak zorundayız. Yılmadan, geri dönmeden ilerlemek; ancak sabrın hakkını verenlerin işidir şüphesiz. Bu yalnızca olumsuzluklara değil tabii; zevklerimize, sevinçlerimize, cezbedici şeylere de sebat etmeyi öğrenmeliyiz. Şımarmadan, kontrollü bir iç disiplinle yaşamayı ilke edinmeliyiz. Böylece kurtuluşumuzun tüm gereklilikleri yerine getirilmiş olsun.
ElifElif Dergisi – Yazı Atölyesi / Nur Civirci
Comments are closed