04
Kendimizi bile içinde kaybettiğimiz meşguliyetlerimize yalnızca birkaç dakika ara verelim. Korkmayın! Bir şey kaçırmayacağız. Bir bakarsınız belki de kendimize rastlarız.

 
Uzun zamandan beri, belki de kendimizi bildiğimizden beri boyumuzu aşan, göz sınırlarımızdan taşan, ağırlığı zaten çoktan bizi geçmiş olan kütüphanelerle iç içeyiz. Belki de şimdiye kadar önümüzden defter, elimizden kalem, aklımızdan da bilgi hiç eksik olmadı. Hele ki bir de bilgisayarımız varsa her şey tam takır oldu hayatımızda.

 
Peki, tüm bu zikrettiklerimizi bir kenarda bıraktığımızda geriye bize ne kalıyor acaba, bunu hiç düşündük mü? Yoksa tüm bilgimiz, eksik yok dediğimiz ilmimiz kitaplarla rafa, kalemlerle de defter sayfalarına mı kalkıyor? Ya da tam aksine Asr-ı Saadet dönemindeki Ashap gibi duyduklarımız yüreğimize yazıldıktan sonra eylemlerimizden mi okunuyor?

 
Bundan asırlar önce gelen ashap tüm imkânsızlıklara ve zorluklara rağmen himmetleriyle İslam’ı en güzel şekilde yaşayan olmuş, Rablerinin rızasını kazanmışlardı. O zaman ne yazacak bir kalem ne de üzerine yazılacak bir kâğıt vardı. Ama Kur’an ve Resûllerinin önünde eriyen benlikleri, kıpırdamaz bedenleri, yalnızca Resûl’üne odaklanmış beyinleri ile hiç kitap görmeden kütüphaneler dolusu ilmi bugünlere getirdiler.

 
Şimdi nefsimizi susturup, bilmişliğimizin üzerine bir perde çekelim. Az da olsa hakikati görelim. Bu sefer kendimizi bizden başka birine soralım. Kütüphanelerden sıyrılıp asıl beldemiz olan evlerimize nüfuz edelim.

 
İlmimizin ilk uygulama noktası olan evlerimizde, boyumuzu aşan kütüphaneler yerine yaşımızı oldukça geçmiş aile efradımız var. Ne kadar dünün çocuğu gözüyle baksalar da bize, biz bugünün adamı olarak duruyoruz karşılarında. Bir yandan küçüklüğümüzü bilerek bir yandan da ilmimizin ağırlığıyla hareket ederek koyuluyoruz işe.

 
Metodumuz ‘yeter ki bil’ değil, aksine ne kadar bilirsen bil ‘onu yaşa’ oluyor.
Bu sebeple anne-babamızın çağrısına verdiğimiz tepki, bir sıkıntıyla karşılaştığımız zaman sergilediğimiz tavır, bir yanlışı görünce onu düzeltmek için gösterdiğimiz gayret aslında bizim ne kadar ilmimizle amil olduğumuzu gösteriyor. Çünkü biliyoruz ki ilim medreseden çok kişinin doğal ortamı olan evinde belli oluyor. Nasıl suya atılan bir taş halka halka suyu dalgalandırıyorsa aynı şekilde bünyemize sindirdiğimiz ilmin de ilk halkası ‘aile’ olarak yayılıyor.

 
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem peygamberlikle müjdelenip vahiy inmeye başladığında ilk tebliğini kendisine en yakın olan ailesine yaptı. Böylelikle Hadice Annemiz, Ebu Bekir, Ali -radıyallahu anhum- bu Ümmet’in ilk iman edenlerinden oldu. Ve İslam ilk halkası Ehlibeyt olan bir zincirle bugünlere geldi. Ashabı kirama baktığımızda da karşımıza mescitten çıkar çıkmaz evine koşup Resûlullah’tan öğrendiklerini ailesine aktaran sahabeler çıkıyor. Ömer radıyallahu anhın komşusuyla anlaşıp sırayla Resûlullah’ı dinlemeye gitmesi ve akşam olunca da oturup derse gidenin, derse gitmeyip tarlada çalışana tüm dinlediklerini anlatması ilmi cihat olarak gördüklerini gösteriyor. Yine Ömer radıyallahu anhın Bakara Suresi’ni on iki sene de ezberlemesi bizim için muazzam bir örnek oluşturuyor. Bir ayeti hayatına geçirmeden diğer ayete geçmeyen Ömer radıyallahu anh bugün ulaşılması oldukça güç bir zirvede duruyor.

 
Bu yüzden bizler zirvede adam olan ashabın metodunu evlerimizde uygulayacağız. Bir kelime de olsa öğretme gayreti içerisinde olacağız. Hem ilmimizle amel edebilmek hem de ilim atmosferinin evde de hissedilmesi için ailecek başta Kur’an olmak üzere, hadis kitapları, ilmihal gibi temel ilim kitaplarını okuyacağız. Okuduklarımızın üzerinde durup tahlil edecek ve dersler çıkaracağız. Bilen bilgisini, bilmeyen de öğrenme aşkını ortaya koyacak ve tıpkı ashap zamanındaki ilim müesseseleri gibi bugünün ilim müesseseleri de evlerimizden başlayarak inşa edilecek.

Beyzanur Sevimli / ElifElif “Ailede İlim Özel” Bahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed