06

 

Hakkınız var, güzel değildir ihtimal
Mübalağa sanatı kadar.

 
“…”

 
“Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.”

 
Derin sessizlikler hâkim şu aralar meydanlara, üniversite koridorlarına…

 
Bir türlü ulaşmıyoruz köşe yazılarında ilan edilen Şeriat’a, timeline’a düşen yeni anayasamıza, yüz kırk karakterde mükemmelce anlatılmış İslami hayat standardizasyonuna.

 
Büyük büyük laflar havada uçuşuyor; taşların altı da hep bir boşluk.

 
─ ‘Tüh yine yakalayamadık, kaçtı elimizden.’

-Ama bu kadarı da haksızlık canım. Çok abartıyorsunuz…
-Peki, peki. Sahneyi başa alıyoruz.

 

 

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ
تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ

 
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”

 
Bir Ümmet ki, fert fert insanlığın tüm yükünü omuzlarında taşımak görevi ile tacidar olmuş, Rabbi’nin yeryüzündeki Halifesi olma şerefi ile şereflenmiş.

 
Bizler, gençler olarak, bu Ümmet’in tam da kendisiyiz; potansiyelimizin farkında mıyız?

 
Arş’ın gölgesinde gölgelenmeye aday iken “sıramızı beklemek” maskesinin ardına gizlenemeyiz; eğer nefes alıyorsak sıra tam da bizde demektir.

 
Dört yıllık kalkınma planları, mezuniyet törenlerinde varlığını göreceğimiz A4’ler vs, omuzlarımızdaki büyük yükün, bir parçası olduğumuz kutlu davanın neresinde duruyor –ya da cidden bir tarafında mı?– bir durup düşünelim.

 
Evet, evet çok iyi biliyoruz; hepimizin her şeyi çok iyi bildiğini gerçekten çok iyi biliyoruz ama koşmadan önce bir durup nefes alalım.

 
Kendimizi sürekli bir şeyleri müdafaa ederken, bir takım fikriyatların savunuculuğu yaparken, yumruklar hep havadayken buluyoruz. Gardımızı almış, hazır kıt’a beklemedeyiz.

 
– Affedersiniz, sizin konu neydi?
– ?
– Herkes buradaymış, biz de geldik.
Uyanalım, Vallahi uyanalım!
Edebiyatını yaptığımız hakikatlerin içini doldurma vakti geldi de geçmiyor mu? Konuşması bir o kadar kolay gelirken dile, sahaya indiğimizde “önüm, arkam, sağım, solum; SOBE!”
–Bir yerlerde ters giden bir şeyler var; erteleme, şimdi sıva kolları!
Mayası tutması için beklenen bir neslin “bekleme salonu” kavramı yoktur. Uyanmak zorundayız! Yerimizden kalkmak zorundayız!
Evet, birilerinin bir yerlerden kalktığı, hâlihazırda ayakta bekliyor olduğu, şu zamanda inkâr edilemez bir hakikatse yönümüzü bir türlü kestiremediğimiz de su götürmez bir gerçek.

 
“İnsan seni savunuyorum sana karşı”

 
Taktik hataları ile kaybettiğimiz zamanımızı telafi sürecindeyiz.

 
“Bence” diyemeden başlayamıyoruz satırlara; her fikir ve her söylem, her zihinde yeniden inşa oluyor. Olduğu gibi kabullenmek zor geliyor modern bünyemize. Hele de transkriptimizde din bilimleri büyük çoğunluktayken. Kafamızdaki soru işaretlerini yerleştirmek için müsait bir yer bulmayı bekleyemiyoruz.

 
Hayatın her anını kuşatan bir dine iman ediyoruz, elhamdülillah. Atacağımız her adımda, hangi ayakla başlayacağımız dâhil, yaşamımız boyunca her sahneye düzen verirken biz Müslümanların üzerinden bu büyük ayrıştırıcılık neden okunamıyor?

 
“Gerçekten de değişen bir şeyler var İslam gençliğinde. Bir şeyler hızla kabuk değiştiriyor ve bu değişimin dışındakiler kadar içindekiler de durumun şaşkınlığını yaşıyor. On yıl önce kesin çizgilerle diğer gençlerden ayrılabilen İslam gençliği, bugün ayrım noktasında zorluk yaşatıyor. Öyle ki küçük ayrıntıları saymazsak bir aynılaşmaya gidildiğinden bile bahsedebiliriz. Yani giyim stillerinin benzeştiği kadar dinledikleri müzik hatta eğlence anlayışları bile aynı denecek kadar yakın “diğer” gençlerinkine.”

 
Sorun belki de sahiplenememe sorunu; çok acı ve bir o kadar da gerçek. Yaptığımız her işin altına attığımız imzamıza “İslami kimliğimizi” çok iyi yedirirken popüler ideolojilerimiz yönüne çekiştirmekten de geri duramıyoruz.

 
Uyanalım, önce biz kendi hülyalarımızdan dışarı çıkalım; diğerlerini bekleyecek vaktimiz yok, takatimiz de kalmadı. “Ben” ile başlayacak her şey; ben uyanırsam, ben yerimden kalkarsam doğru yolun tabelasına ulaşabiliyoruz. Çünkü Malcolm X’in dediği gibi “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter!”

 
Üniversite sınavlarına girmeden evvel yaptığımız ahitlerimize geri dönelim. “Rabbim, sen beni tıp fakültesinin talebesi yaparsan sana kendimi göstereceğim.” diyerek girdiğimiz üniversite koridorlarında çıtımızı çıkaralım, orada okuduğu şu kadar yıl boyunca meleklerin bu sözün neresinde durduğunu ve izlediklerini de unutmayalım. Allah’a adamak için almaya çırpındığımız diplomaları elde etme yolunda içselleştiremediğimiz, sahiplenemediğimiz davamızı müdafaa etmek…

 
Kâğıt üzerinde; en yüksek sesle haykırdığımız, iliklerimizde hissettiğimiz İslam’ı müdafaa bahsini, “Kim var?” diye seslenilince sağına ve soluna bakınmadan fert fert “Ben varım!” cevabını vermeden gerçekleştiremeyeceğimizin farkında olarak yürüyüşümüze devam etmekle mükellefiz.

 
Ağızdan çıkan büyük büyük lafların sahiplerinin ellerini taşların altında görebilmek umudu ile…

 

Feyzanur Taştekne / ElifElif “Gençlik Özel Dosyası” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

 

Feyzanur Taştekne / ElifElif “Gençlik Özel Dosyası” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed