Ebeveyn hakkındaki hüküm şöyle böyle bilinir. Bu hüküm, din adına konuşulurken ileri sürülür ya da insanlar dine sığınıp kendilerini güçlendirmek istedikleri durumlarda “Allah da böyle emretti zaten.” demeye getirecek beyanlarda bulunurlar.
Hadisi şeriflerde öne çıkan başka bir hususu yeniden gündemimize taşımakta yarar vardır. O da şudur: Annenin mevkii babanın mevkiine göre üç kat yüksektir. Yani çocuğun anneye karşı olan sorumluluğu, babaya karşı olan sorumluluğundan üç kat fazladır. Anneye tanınan üstünlüğü iki açıdan tahlil etmemiz gerekmektedir.
Birincisi, anneye bu farkın verilmesinin nedeninin ne olduğu meselesidir. Annenin gerek doğum sürecinde ve gerekse büyütme sürecinde babaya göre daha fazla eziyete katlanmış olması gibi bir nedene bağlı olarak ona daha üstün bir mevki verilmiş olması gerekmiyor. Evet, böyle bir takdir gerçektir. Ancak bizi bağlayan, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin anneye takdir ettiği üç kat üstünlüktür. Gerekçe aramaya gerek kalmamıştır. Anne budur.
İkinci mesele de şudur: Anneye üç baba mevkii verilmesinin baba açısından oluşturacağı durum nedir? Evlat böyle bir takdirde babaya karşı pasif mi kalacaktır? Elbette hayır. Annenin üstünlüğü, babanın geri çekilmesi ile değildir. Bu üstünlük, evladın anneye karşı, babaya da uyguladığının üç katını uygulaması ile oluşacaktır. Üç anne bir baba formülü, yürekteki bağımlılık ve takdir açısındandır. Babanın ezilmesi kesinlikle düşünülemez. Babaların bundan kendilerine bir itilmişlik çıkarmalarının da gereği yoktur. Onlar da her ne kadar evlatlarının karşısında baba olarak bulunuyorlarsa da bir annenin doğurduğudurlar ve bu kural onları da hüküm altına almaktadır.
Mü’min evladın, anneye karşı gözetmesi gereken incelikler vardır. Bu incelikler her aile için farklı olabilir. Özel durumları olan anneler olabilir. Ama hususiyetle annelere karşı, şu teneke asrının getirdiği kabalıklar, vurdumduymazlıklar, hak tecavüzleri gibi yanlışlıklar yapılmamalıdır. Mü’minin farkı, anne önünde ortaya çıkmalıdır. Annenin hak edip etmediğine bakmadan, onun doğurduğu çocuk olmayı yeterli görerek dikkat edeceğimiz hususlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1- Çocuklar, annelerini tanıdıkları gibi bilmeye devam etmemelidirler. Annenin ilerleyen yaşının, onu eski bilinen anne olmaktan çıkarabileceğini dikkate almalıdırlar. Seksen yaşındaki annenin kırk yaşındaki anne olmadığını, kırk yılın çok şey değiştireceğini bilmelidirler. Bunun için Kur’an, yaşlı hâllerinde “Öf!” sözcüğüne bile dikkat çekmektedir. Annenin bulunduğu yaş dikkate alınmazsa problem, çözümsüzlüğe kayar. Mesela anneyi “Gelin sahibi olduktan sonra değişti!” şeklinde anlamak yetersizdir.
2- Çocuk, gelişen kültürü, okumuşluğu, ele geçirdiği makamı gibi sebeplerle annesinin önünde sanat üretmeye kalkmamalıdır. Annenin, oğlu önünde konuşacak kelime bulamaz ve susmayı yeğler durumda olması hatadır. Annenin, yetiştiği kültürü ve kullandığı üslubu ile baş tacı yapılması gerekir. Onunla oturulan bir sofrada, onun konuştuğu konu konuşulmalı, onun sevdiği yemekler yenmelidir. Havzı Kevser’in etrafında beraber oturabilmenin şartı budur. Annelerin kendilerini geliştiremeyip doğurduklarından daha alt seviyede kalmaları, onlar için bir ar konusu değildir. Hatta çocuğunun yanında namaz kılarken hata etmesi bile çocuğu açısından onu küçük görme nedeni değildir.
3- İyi bir evlat olmak, anneye mücerret bir bakışı bile ibadet düzeyinde görmeyi gerektirir. Mekke’ye gidip Kâbe’yi müşahede etmekle annenin bulunduğu şehre gidip anneyi müşahede etmek aynı sınıftan amellerdir. Uzun yolculuklara çıkarken veya yolculuk dönüşünde anne ilk bilgilendirilen, ilk onayı alınan olmalıdır. Annenin ziyaret hakkı, onun tatmin olacağı şekildedir. İş ve aş durumu, anne ile çocuk arasına girmemelidir.
4- Annenin bütün talepleri, takati aşmadıkça ve meşru oldukça anında yerine getirilmelidir. Uygun bir zamanda yapılmak üzere not defterine yazılan talepler, anne için asla geçerli olmaz. Aslında o, talep etmez; emreder. Çocuğun bakışı budur.
5- Haklı olmak, anne ile mücadele etmeyi caizleştirmez. Hiçbir şartta çocuk, anne önünde haklı olmaz. Ricacı ve yalvaran durumunda olur. Annenin gerek kocası ile olan münasebetleri ve gerekse diğer insanlarla olan münasebetleri karşısında evladın onu yermeye, akla ve mantığa göre haklı-haksız durumuna düşürmeye mecali yoktur. Onun görüşünü başkalarının önünde yanlış durumuna da düşüremez. Anne sadece annedir. Bir daha ikinci bir unvan sahibi olmayacaktır. Annenin gerçekten haksız olduğu durumlarda bile çocuk, kendisi dışında dolaylı yollar kullanarak annenin doğru olanı bulmasını sağlamalıdır. Anneye nasihat, baştan yapılmış bir hata olur.
6- Annenin sıhhati ile ilgili meselelerde birinci sorumlu, çocuğun kendisidir. Gelinlerin sorumluluğu diye bir kılıfla çocuk, annesinin hizmetinden geri kalamaz. Herkes doğurduğuna hükmedebilir.
7- Çocuk, annesini ve annesine bakışını kendi çocuklarına öğretmeli ve onları bu hususta…
Nureddin Yıldız Hocaefendinin kaleminden. Yazının devamını Elifelif dergisinin dil özel sayısında bulabilirsiniz.
Comments are closed