Kiminin kurmak için bin dereden su taşıdığı kimininse bir çırpıda yıkmaya kalkıştığı hassas çatılar altında yaşıyoruz hepimiz. Kuruluş amacına göre de bir gidişat ve sonu oluyor bu varlığı da yokluğu da dert çatıların. ”25 oldu everelim gayrı bu çocuğu, bize torun lazım” denilenlerimiz de oldu, “Allah’a kulluktan öte gayesi olmayan bir kız/oğlan bulalım da everelim şu çocuğu bu lanetli düzen içinde yitirmeyelim yavrumuzu” denilenlerimiz de. Ne olduysa oldu yelkenler fora edilip başlangıçta iki, ardından kalabalıklaşan bir yolcu grubuyla çıktı herkes adına evlilik denen bu yolculuğa. Bazısı uzun uzadıya yol aldı, bazısı ise yolu dahi yarılayamadan gerisin geri döner oldu. Belki yazması ya da okuması kolay gibi gelebilir fakat etkileri hem aile fertlerini hem de toplumu oldukça derinden sarsan bir güce sahip olan bu geri dönüşler ve çözülmelerin ülkemiz için 2013 yılı istatistiki verilerine baktığımızda görüyoruz ki evlenme oranları %0,6 azalırken boşanmalar %1,6 artmış. 10 yılın ortalaması alındığında ise 2013 yıl sonu verilerine göre, 2004 yılına oranla evlenme oranı % 2,5 azalırken, boşanma oranı % 38 artmış. Türkiye toplumunun boşanma algısındaki normalleşme o kadar ileri seviyelere ulaştı ki bir avukatın sitesinde rastladığım makalesinde kendisi aynen şöyle diyor: “boşanma da evlilik gibi seremoni ile kutlanmaya başlanmıştır. Boşanma partileri ve boşanma pastaları adeta bir gelenek halini almaya başlamıştır. Çünkü evlenme kadar boşanma da doğal bir süreçtir.” Durum vahim lâkin niyetimiz durumun vehametinden yakınıp meseleyi kapatmanın aksine, yaramıza müdahale edebilecek cerrah arayışımızı netleştirmektir. Ortada bir yara olduğu herkesin malumu, öyle bir yara ki müdahale edilmediği her an büyümeye devam ediyor,büyüdükçe de toplumun can damarını tehdit ediyor.
Kılı Kırk Yarıp, İşi Erbabına Devredelim
Bugüne kadar hamdolsun, ameliyatlık bir durumun olmadı ama olan yakınlarım oldu. Onlar vesilesi ile gördüm ki insan, vücuduna neşter vuracak cerrahı seçerken kılı kırk yarıyor haklı olarak. Zira insan bedenine vurulan neşter, usta bir el tarafından yönetilmiyorsa ortaya çıkabilecek iki durum var; ya kalıcı bir hasar ya da ölüm! Her ikisi de hiç kimsenin istemeyeceği, Allah’ı hatırlamayı unutanlarımızın dahi iştiyaklı bir şekilde Allah’tan yardım isteyeceği pozisyonlar. Aynı durum üzerinden “toplumun temel yapı taşı” diye tarif edilen ailelerimizin istatistiki veriler sonucu ortaya çıkan cerrahlık hallerini değerlendirebilir miyiz? Ya da biz mi değerlendirmeliyiz? Ailevi sorunlara çözüm üretmek konusunda kendimizi yetkin görüyor muyuz? Hiç sanmıyorum… Çoğumuz aileyi temelden sarsacak sorunları ya da aileyi bir adım daha ileriye taşıyacak kritik kararları alma noktasına gelmiş yahut da bu duruma gelmiş çiftlere, anne-babalarımıza şahit olmuşuzdur. Meseleyi kendi aralarında çözemeyen çoğu çiftlerin tereddüt dahi etmeden “ahretliğim” dedikleri arkadaşlarına başvurdukları sadece benim bildiğim bir sır değildir herhalde! Halbuki müdahale edilen organ kalp, tırnak değil yani ailenin mahremi olan, mikroba karşı hassas dolayısıyla titizlik gerektiren bir yara var ortada. Hani deriz ya, “Canımı sokakta bulmadın ben!” diye, tam da öyle bir ciddiyetten bahsediyoruz aile derken.
O halde, ailevi meselelerimize çözüm ararken düştüğümüz en büyük tuzağı şimdi, şuracıkta fark edelim derim: yaramızı küçümsüyoruz, işi hafife alıyoruz. Eskiden olsa, eşler arasındaki sorun her neyse dallanıp budaklanmadan bir hal çaresine bakılır, ikinci bir soruna kadar ortalık süt liman geçinilip gidilirdi. Neden? Çünkü, eskiden “geniş aile” denen bir kavram ve toplumsal kabulü vardı. Aile büyüklerinin etrafında toplanırdı yeni kurulan yuvalar ve herhangi bir durumda ilk istişare merci, tecrübe sahibi aile büyükleri olurdu. Günümüzde “geniş aile” kavramı yerini sanayi devrimi ve modernizmin bir ürünü olan “çekirdek aile” ye bırakmış. Bu yeni aile düzeninin istişare adresi ise bugün ülkemizde de bakanlık hizmetleri arasında bulunan, geçmişi 2. Dünya Savaşından sonra yeni düzene ayak uydurmaya çalışırken eli ayağına dolanan birçok çift ve aileler için Amerika ve İngiltere de yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan Aile Danışmanlıkları olmuştur.
Ama ben dikkatlerinizi farklı bir noktaya çekmek, farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum; psikologlar, danışmanlar, terapi(st)ler bunların hepsi olabilir, vardır. Varlıklarını inkar edecek değiliz ama kendimizi kandırmayalım, inançla harmanlaşmamış hiçbir terapi yıkılmak üzere olan bir aileyi eski haline geri çeviremez! Hiçbir danışman, önce Allah ve Resulüne danışmadan danışanına sağlam bir hizmet sunamaz! Hiçbir psikolog… artık hali pür melalimi anlatabilmişimdir umarım.
Çözelim Düğümleri
Evet, çözümsüz değiliz elhamdülillah. İstişarenin, ailelerimizi ihya etmekte de idare etmekte de, tıpkı bir devlette olduğu gibi, en önemli ve en öncelikli seçeneğimiz olduğundan şüphesi olanımız yoktur. Madem yaramızı biliyoruz öyleyse cerrah için kriterlerimizi sıralayalım ki yaramızın tedavisinde geç kalmış olmayalım;
Ailemizin sırrını açacağımız kişi
- Dininden emin olduğumuz,
- Evlilik sırlarına vakıf ve tecrübe sahibi,
- İlim ve takva sahibi bir kimse olmalıdır.
Özellikle üçüncü kriter üzerinde durmakta fayda görüyorum çünkü alimler, Peygamberlerin varisleridirler dolayısıyla ferasetlerini de inşaAllah Peygamberlerden miras almışlardır. Olaylara Allah’ın baktığı pencereden bakmak dışında bir yaklaşımları olmadığından avamın aksine tarafgirlikten uzaktırlar. Sebepleri saymaya kalkışsak ne sayfa ne de mürekkep yeter…
Bu konuda Ashap efendilerimiz kadar şanslı olmadığımızın farkındayım ama internet çağında yaşadığımızdan da gafil değilim elhamdülillah. Çevresinde ilim sahibi bir ahbabı ya da tanıdığı bulunmayanlarımız, bir Alime bire bir olarak maruzatını bildirmek imkanına sahip olamayanlarımız için Alimlerimizin kendilerine sorulan fetva ya da tavsiye önerilerini yayımladıkları sitelerinin varlığından haberdarızdır. Ailevi mevzularımızın çözümlerinde bir tık uzağımızdaki istişare makamlarıyla iletişime geçmekten tereddüt etmemeliyiz. İlim ehline olan yakınlığımız sadece dara düştüğümüzde çaldığımız kapı sıklığını aşmalı, imkan buldukça Alimlerimizi ziyaret etmeli, onların dostluklarını kazanmaya gayret etmeliyiz. Mümkünse evlerimizde ağırlamalı, Alim girmiş bir ev atmosferini hem kendimiz, hem de ailemiz hissetmeli bunu bir tefekkür fırsatına dönüştürmeliyiz. Her ne kadar öncelikli tercihimiz Alim kimliğine sahip değerli bir zat olsa da henüz Alim sıfatını veremediğimiz ama bize ve çevremizdekilere oranla ilim halkalarına devamlılığı, okuyup tefekkür etmesi ile tanıdıklarımızda bu denli hayati meselelerin çözümünde bize yol gösterebilecek nitelikte ve kıymettedirler. Onlarla olan bağlarımıza da özen gösterelim ki Allah’ta ilimden alabileceği en fazla nasibi aldıktan sonra ilim sevdası sonlanmamış, her işini, Allah ve Resulünün buyruklarını ilim olarak zihninde ve kalbinde taşıyan kimselere danışarak halleden ve onları seven kulları olarak diriltsin bizleri…
Özlem Çelik / ElifElif “Ailede İlim Özel” Bahar Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed