43
Allah’ın koruduğu kimseler hariç herkes hataya meyilli fıtratta yaratılmıştır. Kimse yaptığı ameli güvence altına alamamaktadır. İyi işler yapmış kimse iyi olarak kalma güvencesi altında değildir. Kötü ameller yapmış kimsenin de ölmeden önce adı kötü değildir. Mü’min yaptığı amelleri karşılığında elde ettiği güzellikleri son nefesine kadar muhafaza etmekle mükelleftir. İman ve ibadetlerimiz muhafazaya muhtaçtır.

 
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yürüyen Kur’an, en iyi kul olma özelliğiyle Ümmeti’nin yegâne örneğidir. Kaliteli mü’min, Allah’a en güzel kulluk yapan Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi en iyi örnek alan, ona en çok benzeyerek yaşayandır.

 
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ayakları şişene kadar teheccüd kıldıktan sonra kendisine “sen de mi ya Resûlullah” diye soran eşine verdiği cevap, en iyi mü’min, dindar genç, kaliteli insan nasıl olunur bunu açıklamaktadır:

 
“Şükreden bir kul olmayayım mı.”

 
Hadis ölünceye kadar çalışmanın, Müslüman kimliğinin her an ispatı için sınav vermenin gerekliliğini anlatmaktadır. Buna mukabil herhangi bir ibadetten alınan feyzin son nefese kadar devamı için de teşviktir.

 
Kulluk yarışının hedefi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi olmaya çalışmaktır. “Müslümanım” diyen herkes bu yarışın aktif katılımcısıdır. Kimileri hızına hız katarak yoluna devam etmektedir kimileri de yol kenarında beklemektedir. Bu kulluk yarışı kıyamete kadar devam edecektir. En iyi olma, en iyi namazı kılma, en güzel orucu tutma, en güzel tövbeyi yapabilme, en samimi duygularla kulluğu becerebilme yarışı kıyamete kadar devam edecektir.

 
Farzların yerine getirilmesinden sonra nafileler bu yarışa hız katar, heyecanı artırır. Bir Müslüman da Rabbi’ne kulluk yapmaktan lezzet almayı yavaş yavaş, yapa yapa kazanır. İlk namazında heyecanlıdır, sonra rutin bir ibadet hâline gelmemesi için her namazını aynı huzurla kılma mücadelesi verir. Neticede kulluğundan zevk alır, imanını iliklerine kadar hisseder hâle gelir. İmanın tadı da budur, ibadetten maksat da işte bu kulluktur.

 
Kulluğumuzun, ibadet heyecanımızın zaman zaman durgunlaşması hayatın mevsimsel değişiklikler içerisinde yaşanıyor olması kadar normaldir. Durumu tespit etme, hemen müdahale etme, nereden kalkacağını bilme, mü’mindeki uyanıklık hâli ibadetteki gevşekliği toparlayacaktır.

 
Bu konuda Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şu nasihati ‘Peki nasıl yapılacak?’ sorusunun cevabıdır:

 
“Her işin bir heyecanlı dönemi vardır. Her heyecanlı işin de bir sükûnet(fetret) dönemi vardır. Bu dönemi benim Sünnetime göre geçiren hidayete ermiştir. Sünnetimden başka bir şeyde sükûn bulan kişi de helak olmuştur.”

 
Bir Müslüman teravih namazı kılarken uykusu geldiği takdirde bedenin sıhhati, dinlendikten sonra daha iyi ibadet etmesi için istirah etmesi Sünnet’e uygundur. Ama aynı mazeretten dolayı teravihi yarıda bırakıp televizyon izlemesi hadiste geçen ifadeye göre sünnetten başka şeyde sükûn bulan kimsenin durumundadır.

 
Daima o heyecanı koruma hedefimizdir. O heyecanın sönmeye başladığı dönemi sünnete uygun geçirme, ilacımızdır. Pes etme, mubahlara batıp gitme, yarına erteleme, başkasından derman bekleme ise helakimizdir. İman teslimiyettir, dini keyfe göre yaşamak değildir.

 
“Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir. Nihayet yeryüzü ziynetlerini takınıp rengârenk süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz(afetimiz)gelir de onu sanki dün yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hâle getiririz. İşte, iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.”

Hafsa Bilgin / ElifElif “Bayram, Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed