Fıtraten etkilemeye ve etkilenmeye müsait olarak yaratılan insan, İslam’la şereflenerek Müslüman olduğunda fıtratında taşıdığı bu özelliği yok olmaz. Aksine bu özelliğini insanlığı, Müslüman şahsiyeti ile etkileme ve İslam’da olmayan söz, fiil ve fikirlerden etkilenmeme şeklinde kullanarak Müslümanlığını ispat eder. O artık Allah’ın boyasıyla boyanmıştır ve hayatta var olduğu her alanı Müslüman rengiyle damgalar. Kadınıyla erkeğiyle gelmiş ve kıyamete kadar gelecek olan tüm Müslümanların görevidir bu. Çünkü onlar Allah’ın kullarıdırlar ve kul olmak; ölene kadar kalp, beden, akıl, ruh olarak bütün varlığını Allah ve Resûlü’nün istediği şekilde kullanmaya söz vermektir. Bu söz, belli bir çağ, dönem hariç tutularak verilmemiş, her durum ve şartta, insanoğlunun yaşadığı ve yaşayacağı bütün dönemlerde geçerli olan bir sözdür.
İki binli yıllarda, teknolojinin sürekli geliştiği, dünyanın küçük bir köy hâline geldiği, her türlü fikir ve olayın anında bütün insanlığa yayıldığı bir dönemde yaşayan Müslümanlar olarak, kâlu belâda verdiğimiz sözde ne kadar durduğumuzu, “etkileme ve etkilenme” açısından kulluğumuzun ne durumda olduğunu muhasebe etmemiz elzem değil midir? Bu muhasebeyi Müslüman hanımlar olarak yaptığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkar? Kadının ezildiğini, değersiz tutulduğunu iddia eden, erkeklerin arkasında kalan kadının özgür olmadığını hatta İslam’ın kadına zulmettiği, değer vermediğini savunan fikir akımlarından Müslüman hanımların etkilenmediğini söyleyebilir miyiz? Bu sorulara kulluğumuz açısından tatmin edici cevaplar veremediğimiz bir gerçek.
Kadınların erkeklere muhtaç olmadan yaşamaları, ekonomik özgürlüğün günümüzde kadının huzuru için olmazsa olmaz yegâne şart olduğu vb. düşünceler modern çağda yaşayan Müslüman hanımların zihnini işgal etmiş durumdadır. Sağanak hâlinde üzerimize yağan bu fikir akımlarının en azından Müslüman hanımların kafasında karışıklığa sebep olduğu kesindir. Yani Müslümanlar olarak dışarıdan gelen saldırılardan etkilendik. Fakat bu etkilenme, sosyal bir sorun olarak değil kulluğumuzu tahrip eden şeytanî bir mikrop olarak içimizde barınmaktadır.
Başta Müslüman hanımlar olarak kulluğumuzun içini oyan batı merkezli fikrî saldırılara tepkisiz kalmamızın ya da bu düşünceleri kabul etmemizin ana sebebi kulluğun ne olduğunu ve ne gerektirdiğini unutmamızdan kaynaklanmaktadır. Rabb’imiz, bizleri imtihan etmek için dünyaya göndermiştir. “Hanginizin daha iyi amel işlediğini denenmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’ (kudreti daima üstün gelen)dir, Ğafûr (çok mağfiret eden)dur.” İman edenler olarak hedefimiz, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Kulluk bu yüzden dünyada sonuç beklememek üzerine kuruludur. Çünkü sonuç yeri, aslî vatanımız olan cennettir.
Bizler hayattaki varoluş amacımızı unuttuğumuz zaman ki bu amaç Allah’ın rızasını kazanmaktır, dünya merkezli bir hayata adım atmış oluruz. Bu da kalp, akıl, beden ve ruh olarak kulluğumuzu etkileyecek bütün saldırılara karşı bizi korumasız hâle getirir ve bizleri etkiler.
Kadını erkeğin zulmünden kurtararak ona hak ettiği değeri verme, kadını özgürleştirme vb. kadınlar üzerinden günümüzde yürütülmekte olan batı kaynaklı çalışmalardan başta Müslüman hanımların etkilenmesinin sebebi de budur. Müslüman kadın, Allah’ın kendisine verdiği değeri, Allah’ın rızasını kazanmak için dünyada bulunduğunu unutunca, hayatı dünyevî ölçülerle değerlendirmeye başlamıştır. Bu da bulunduğu durumu, konumu, değeri vahiy süzgecinden…
Ayşe Aksoy / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)
Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76
Comments are closed