21
Bundan tam on dört asır önce, Mekke’nin fethedildiği gün… Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Bilal-i Habeşi radıyallahu anha Kabe’nin üzerine çıkarak ezan okumasını emrediyor. Ezan okunuyor ve müşrikler, büyük bir sû-i edeple: “Muhammed, şu kara kargadan başka birisini bulamadın mı?” diye soruyorlar. İşte o gün ırkçılığa karşı koyan sağlam iradenin temelleri atılıyor. Allah indirdiği ayetlerle Resûlü’ne dahi söz bırakmıyor: “Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem de sizi şubeler ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz ki Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır.”
Âdem aleyhisselamdan beri dünya, ötekileştirmenin her çeşidine göz yumdu. “Ben, sen, o…” algısıyla beraber gelişen ve kendi alanında bir ötekisini kabul etmeyen her ideoloji, ırkçılıkta da gösterdi kendisini.
İnsan olduğumuz için mi bilmiyorum ama insan doğasından geldiğine emin olduğum bir gerçekle yüz yüzeyiz: Bireyler olarak bağlandığımız ve inandığımız değerlere sımsıkı sarılabiliyoruz bu hayatta. Bazen sadece Kur’an ve Sünnet eksenli yaşayışların hudutlarını çiğneyerek savunduğumuz grup/cemaat/klik/ millet vs.lere kendimizi kaptırabiliyoruz. Hatalıyız! Zira daha doğduğunda kulağına ezan okunanların çoğunluğunu oluşturanlar olarak İslam’ın sınırlarını benimsemek yerine büyüklerimizi İslam’ı savundukları ya da öğrettikleri için değil büyüklerimiz olduğu için dinliyoruz çoğu zaman. Hatalıyız!
Rabb’imiz: “Sizi şubelere ve kabilelere ayırdık!” buyuruyor. Evet; Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Gürcü, Laz, Boşnak, Arnavut… Farklıyız… Kültürlerimiz farklı… Misafirliklerimiz, kıyafetlerimiz, lehçelerimiz… Ama bizleri bağlayan bir nokta var ki o da “imanımız!” Namazımız aynı, orucumuz aynı, bayramlarımız aynı… Haccımız, kitabımız, peygamberimiz, sadakamız… Biriz, beraberiz. Çünkü kardeşiz.
Allah Teâlâ insanoğlunu farklı ırklarda, milletlerde yaratarak bir maksadını bizlere göstermiştir aslında. Zira istese kullarını tek bir milletin müntesipleri olarak yaratabilecek kudrete sahip olan Rabb’imiz, toplumlarda farklı bir ahenk ve düzen sağlamıştır. Çünkü farklı gruplara sahip olmak insanlık için farklı düşüncelerin, kültürlerin tanışmasına, yardımlaşmasına ve böylece gelişmelerine vesile olmuştur. Hülasa toplumlardaki ihtilaflar, gelişimin öncüsüdür, bu gelişim de ancak İslam’la oluşabilir.
Çünkü İslam’ın tezahürüne rastlanmayan her bir millet kendisi için var olduğu gibi ortaya çıkan doğal ihtilaf ve ayrılıklar; itirazları da beraberinde getirince her bir milletin geride kalmasına sebep olur. Ama İslam her bir insanı birbirine denk tuttuğundan itirazların yerini anlayış alacaktır ve sonuç olarak da “ümmet” kavramının altını başarı ve gelişim dolduracaktır.
Allah Teâlâ’nın kullarını farklı milletlerde, farklı ırklarda ve farklı kültürlerde yaratmasının diğer amacı da bir imtihan konusudur. Zira aynı ayette Allah kullarını ayrı ayrı, fertler olarak bir sınava sokmuştur ki o sınavda hiç kimse bir diğerinin soyundan geldiği için ya da ailesi çok asil olduğu için başarılı olamaz. Bu sınavdaki başarının sırrı ayetin kendisinde saklıdır: “Şüphesiz ki Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır.”

Fatmanur Özalp / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed