womenİnsanlığın tarihi bozgunlarla dolu. Her bozgun, birileri için aynı zamanda bir kahramanlık hikâyesi. Görünen o ki tarih boyunca şeytan taşlayanlarla şeytana tapanlar arasındaki gerilim ve savaşlar sayesinde insan sürekli anlam üretmiş ve bugüne dek bu üretim aksamadan devam etmiş. Buradan yola çıkarak insanlığın anlam savaşı ve anlam üretim süreci, şeytanın anlamsızlık uğrunda olay çıkarmasından kaynaklanmaktadır, diyebiliriz.

Tarih kitaplarımızın klasik anlatım tarzına göre tarihteki her bozgun, kendi komutanları, kendi askerleri ve kendine özgü savaş taktikleri ile gerçekleştirilmiştir. Her bozgunun idealinde, gerçekleştirmeyi hedeflediği bir ütopya vardır. Ütopya, imkânsıza yaklaştıran her adım için bozgunun şiddetini artırmış ve insan en göçebe hâlinde bile şeytana pabuç bırakmadığı sürece yükselip yücelmiş fakat en medeni görünen hâlinde bile şeytana asker oldukça özünden ve ruhundan tüm insanlığa mal olan tavizler vermiştir.

Kadın ve Kadın Mahremiyeti

Bu girizgâh sonrasında kadına ve kadının mahiyetine gelince kadın ancak tarihin bilinmeyen figürüdür! Kadının yeterince işlendiği bir tarih yoktur, böyle bir tarih var olmamış ve yazılmamıştır! Tarihte kadın var olmasına vardır ancak tarihte yeterince bulunmadığı gibi şimdinin literatüründe de olması gerektiği bir hâlde değildir. Kadın üzerinden tarihte kopan kavgaların seviyesizliği bir tarafa bırakılacak olursa günümüzde kadın ve bedeninin mahiyeti üzerinden kopan kavgalarda yine aynı fail figürün rol oynadığını, dekor ve zamanın değişmesine rağmen oyun ve senaryonun pek de değişmediğini görürüz.

Kadın şudur, kadın budur… Kalemi elinize aldıktan sonra her neyi anlatmak istiyorsanız türlü türlü tarifini yapar ve anlatmak istediğiniz şekilde anlatabilirsiniz onu. Sosyal ve soyut olan her şeyde olduğu gibi kendi tanımınız ancak kendinizedir. Hayatı siz gibi düşünmek isteyenlerin dışında yaptığınız tanım ve yorum hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Olgudan değil de kurgudan yola çıkan herkesin mutlaka kendi zihinsel kısır döngüsü kadar yorumu bulunabilecektir. Ancak kısıtlı dünyaların kısıtlı yorumları bizi oyalamaya devam edecek ve hiçbir somut sonuca ulaştırmayacaktır.

Hayatın, Toplumun, Tarihin ve İnsanın Yarısıdır Kadın

Olması gerektiği şekliyle kadın; hayatın, toplumun, tarihin ve insanın yarısıdır. Bu, bir ideal değil evrensel gerçekliğin tarihe yansıması gereken şeklidir ve kadının en net, en gerçekçi, en olması gereken tanımıdır. Bu kısa tanımın kapsamında kadın, günümüzde çok daha yüce bir seviyeye ulaşma imkânı varken hâlâ daha yüzlerce yıl öncesindeki yüce seviyeye ulaştırılamayan hakikattir…

Samet Öztürk/ Yazının Devamını Elifelif “Anne Özel Sayısı”ndan (Bahar/2014-1435) okuyabilirsiniz.

Categories:

Comments are closed