SORU:
Sizin sohbetlerinizi dinledikçe anne-baba hakkını daha iyi anlamaya başladım. Fakat bazen aklıma geliyor, İslam bu konuyu biraz abartıyor mu?
CEVAP:
Selamünaleyküm.
Şunu kesin biliyor olmalıyız: İslam bir dindir. Bu dini var eden de Allah Teâlâ’dır. İslam asla bir kültür hareketi, bir devlet sistemi, bir ekol ve benzeri şeylerle ifade edilmez. Bunu hepimiz bilir, itiraf ederiz etmek zorundayız da.
Peki bu bilgimizin bizi götüreceği adres neresidir? İslam’ın bir evrensel kültür ve benzeri bir birikim olmasıyla Allah’ın dini olması arasında bizim izleyeceğimiz fark nedir? Cevabımız doğudan batıya her yerde aynıdır:
İslam, Allah’ın dini olduğu için, onun üzerinde tek söz hakkı sahibi de Allah Teâlâ’dır. Bir tek kelimelik bir ilave veya eksiltme hiçbir şekilde mümkün değildir. Olmamıştır da. Önceki dinlerin mensupları bir iki kelime ilave etmek veya çıkarmak gibi bir hatayı irtikâp edince ellerindeki din kaldırıldı. Zira Allah’ın dini bir tek kelimelik ilave bile kaldırmaz. Nelere inanılması gerektiği, nelerin yapılıp yapılamayacağı birinci maddeden son maddeye kadar Allah Teâlâ tarafından Peygamberi Muhammed aleyhisselama öğretilmiş, o da bize tebliğ etmiştir. Kıyamete kadar da bu şekilde muhafaza edilecektir.
Müçtehitlerin ve âlimlerin onca söz hürriyetlerine hatta söz söylemeye teşvik edilmelerine rağmen bir tek cümlelik ilaveleri olmamıştır, olamaz da. Olsa da onu hiçbir mü’min kabul etmez. Onların onca birikimi, kütüphaneleri dolduran eserleri sadece ‘söylenmiş olanı daha iyi izah etmeye yönelik gayretler’ dışında bir şey değildir. Kulların vazifesi onlara söylenmiş olanı anlamaya çalışmak, anladıklarının gereği ile de yaşamaktır.
İslam’ın din olarak ne olduğu ve ne olmadığı, birinci derecede Allah’ın kitabı Kur’an’dan anlaşılabilir. Tek bir satırında dahi tereddüdümüz olmayan Kur’an, Allah Teâlâ’dan indiği günkü gibi berrak bir görüntü ile önümüzdedir. Kur’an’a müracaat edildiğinde yoruma gerek bırakmayacak şekilde maksat anlaşılır. İkinci derecede de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleri bizim için İslam’ın ne olduğunu beyan eden resmi bilgilerdir. Sahih ve sarih olan bütün hadisler bu maksadı tahakkuk ettirir. Bu değerlendirmenin ardından şu bilgiyi net bir şekilde dillendirebiliriz: Kur’an ve hadisler, iman, ibadet, ahlâk ve Müslüman olmakla ilgili gerekenlerin tamamını ihtiva etmektedir. Kıyamete kadar da bu iki kaynağa Müslümanlık adına hiçbir ilave yapılamıyacaktır.
Müslümanlık, bu iki kaynağın yaşanmasından ibaret olarak kalacaktır. Bu iki kaynak dışındaki bilgiler ve uygulamalar ise ‘açıklama, güncelleme’ şeklinde yer bulmuş hususlardır. Anne baba konusunda bir Müslüman’ın hiçbir söze gerek bırakmayacak netlikteki kurallar bizzat Kur’an ve hadislerin ele aldığı konulardandır.
Kur’an, Allah’a iman gibi birinci dereceden ve yokluğu diğerlerini yok hâle getirecek bir iman konusundan sonra ANNE BABAYA İYİ DAVRANMAYI ikinci emir olarak zikretmektedir.
Hadislerde de bunu teyit eden onlarca ifade sahih ve sarih bir şekilde mevcuttur. Yani Kur’an ve hadisler, anne baba konusunu sıradan bir ahlâk konusu olarak görmemektedir. Sıradan bir ahlâk konusu değil, birinci sırada iman konuları arasında görmektedir. Bunun tabii bir sonucu olarak da Müslüman, anne babasına ait meseleleri yöresel kültürü, çağdaş göreneği, ekonomik ve sosyal imkânlar gibi çizgileri aşabilen bir seviyede ele alır. Müslüman olmak, Kur’an gibi düşünmek, hadislerle konuşmak demektir. Bir aile içinde anne babanın yeri, onlar ölünceye kadar sadece ANNE BABA olarak görülebilir. Onlar için yaşlanma diye bir şey yoktur. Ahirete iman eden bir insan için, onlar öldükten sonra bile hâlâ anne baba olarak otoritelerinin devam ettiğine iman etme mecburiyeti vardır. Bir çocuğun yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin, torun sahibi olduğu var sayılacak olsa bile o, annesinin babasının çocuğu olarak kalmak zorundadır. Anne baba önünde yaşlanmış olmak mümkün değildir. Akidemiz böyledir, anlayışımız budur. İslam’ın kıyamete kadar değişmeden kalması ne anlama gelmektedir?
İslam, Kur’an’da değişmeyecek ama ona iman edenlerin uygulamasında değişebilir diyebilir miyiz?
Namazla ilgili hükümlerde bir farklılık, zamana uyumlu hâle getirilme söz konusu olamayacağı gibi Medine’deki bir anne-baba ile kıyamete bir ay kala kutuplardaki bir anne-baba, Müslüman bir çocuğun gözünde aynı olmalıdır. İslam’ın değişmiyecek oluşuna iman budur. Değişmeme, kıyamete kadar sabit kalma kağıt üzerinde değil de iman ve uygulama pratiğinde olacaksa durum budur. Elbette, bu zikredilen durum kolay değildir.
Bilhassa insanların kendi kabuklarına bile sığmadıkları, evlerimizin iki çocuklu küçük odacıklara dönüştürüldüğü, sofralamıza oturanların tabak sayısının bile komşu etkisinde belirlendiği bir zamanda anne babanın ANA VE BABA otoritesi ile evlerimizde, yüreklerimizde yer bulabilmeleri zorlaşmaktadır. Evlenmeden önce, nikâh şartı olarak annesiz babası bir ev konuşulabiliyor ve bu da ayıplanmıyorsa, zamanın tabii bir gereği olarak görülebiliyorsa kesinlikle, ahiretimize yönelik bir meselede yokuşumuzun pek dik olduğu anlaşılır.
Dik bir yokuş üzerindeyiz ama yokuşun sonunda Allah’ın rızası olduğunda hiçbir şüphemiz yoktur. Ucunda Allah’ın rızası olan hangi kolay iş vardır ki? Biz ebeveyn konusu, bütün çağları aşarak, hiçbir modern mantığa takılmadan Medine barakalarında anlayanlar gibi anlamaya mecburuz. Zira cennet istiyoruz. Kur’an’da cennet şartlarını gayet açık bir şekilde belirtmiştir. O şartlardan biri de anne baba vazifesidir. Bu kadar açık, bu kadar net!
Nureddin YILDIZ
Comments are closed