SORU:
Selamun aleykum hocam;
Gerçekten çok düşünüp cevabını bulamadığım bir konu hakkında size danışmak istedim. İstanbul’da yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi İstanbul kalabalık bir şehir ve özellikle yaz aylarında kafamızı nereye çevirsek uygun kıyafette olmayan bayanlarla karşı karşıya kalıyoruz. Her yerde cinsel içerikli mesajlar mevcut. Hadi biz bir şekilde kendimizi bakmaktan alıkoyuyoruz. Çünkü bayanız ama erkekler ne kadar sakınsalar da bunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Onların fıtratları itibariyle iradeleri bu konuda zayıf. Kendileri istemeseler de nefisleri sürekli farklı bayanları isteyebiliyor. Aldatanlardan eşini çok seven, ondan ayrılmak istemeyenler ama sırf bu konuda kendi iradelerine sahip olmayanlar biliyorum. İnançlılar ama kadınların şerli olanları bir şekilde rahat bırakmıyor ve bir zaman sonra mantıklı düşünme devre dışı kalıyor ve aldanıyorlar. Bu şekilde istemenin bir sınırı yok mu? Çünkü 2. bayanı alsak da bu istek bitecek gibi değil diyorlar. Yolda açık giyinen birini görsek yine nefsimiz ister diyorlar. Biz eşlerimize tam anlamıyla içimiz rahat bir şekilde güvenemeyecek miyiz? Hep bu aldatılma korkusuyla mı yaşayacağınız? Şeytan hiçbir zaman rahat bırakmıyor ki.. Dua ediyorum sürekli. Allah’ım eşimin iradesini sağlam kıl, onu zorlanacağı hiçbir ortamda bırakma diye. Ama bazen de kafamdan farklı sorular geçiyor “neden bu kadar istemek zorundalar” diye. Allah korusun yaratılışlarını sorgulamam, isyana gider diye korkuyorum. Bu isteği ne dizginleyebilir hocam? Bunlardan uzak durmamız için insanların olmadığı bir yerde mi yaşamamız gerekli? Sırf bu nedenle şap mı alsam diye düşünenler var? Oruçlu iken biraz dizginleyebiliyorlar, ömür boyunca oruç mu tutmaları lazım? Çıkamıyorum işin içinden,lütfen yardım edin..
CEVAP:
Selamünaleyküm.
Oruç bu konuda kesin son çare değildir. Oruç bir nebzedir. Üç ay ardı ardına tutulsa onun da etkisi gidebilir. Meseleye şu şekilde bakmamız gerekiyor: Bu hayatta büyük bir imtihanın içindeyiz; kadınımızla erkeğimizle imtihandayız. İmtihanımızın en önemli özelliği, alternatifler arasından bir alternatifi seçip onunla imtihan olmak gibi bir lüksümüzün olmayışıdır. Siz, dağ başını düşünmüşsünüz ama emin olun orada da aynı şey sizi öyle bulur ki, neye uğradığınızı şaşırırsınız.
Düşündüklerinize aynen katılıyorum desem abartmış olmam. Sizin de kabul edeceğiniz bir iki farkı tescil edebilirim. Ondan sonra da hep beraber Allah’a sığınacağız.
a- İlk insandan itibaren ortada bir kadın erkek kovalamacası vardır. Bunu biliyoruz. Bu kovalamacada da erkek kovalayan kadın da kovalanandır. Böyle özetlememde bir sakınca yoktur zannederim. Şu yaşadığımız zamanda ise insanlığın bugüne kadar görmediği bir gariplikle karşılaştık. O da şudur: Düne kadar erkek kadını kovalıyordu. Bugün ise kadın erkeğe ‘peşimden gel’ diyor. Mevcut durumu bu şekilde özetleyebiliyorum. Burada hemen aklımıza, müstehcen kadınların sokaklardaki afişleri, plajlardaki görüntüleri gelecektir. Müsaade ederseniz ben o noktayı geçmek istiyorum. Evet, onların durumu bu anlamı çağrıştırıyor ama bizim sorunumuz çok daha derinlere dayanmaktadır. Şu yaşadığımız zamanda, ‘tesettürlü Müslüman kadınların’ durumunu nasıl değerlendireceksiniz? Allah için konuşsun konuşan; tesettür kendi başına bir çıldırma eylemine dönüşmemiş midir? Korkarım bir gün, aklımı yitirdiğimi bir âna rastlayacak da, bir çare imiş gibi: ‘Allah’ını seven kızının başını örtmesin!’ diye haykıracağım! Bu mudur tesettür, bunun için mi cihat edildi bunca asırdır? Tıpkı hadiste geçtiği gibi ‘giyinmiş çıplakların’ ortasında Müslüman genç ne yapsın, Müslüman evli adam ne yapsın? İlahiyat fakülteleri başta olmak üzere, Müslümanlar kızlarını nereye sevk ediyorlar? Nedir bu diploma uğruna feda ettiğimiz değerlerin alt yapısı? Artık neyi sorgulayacağımı bilemiyorum. Siz, eşinizin bir başka kadınla ilişkide olmasından endişe ediyorsunuz da, bu endişeden ötürü uykularınız kaçıyor. Benim derdim ise ümmetimdir, ne idik ne olduk, nereye sürükleniyoruz? Sizin bir derdiniz var ben ise dert oldum çıktım.
Lütfen meseleye bir de bu açıdan bakınız: Sizin şikâyetçi olduğunuz derdinizin aslını görün lütfen. Müslümanların kadınlarının, bu bataklığı nasıl derinleştirdiklerini, tesettürün, iffetin bile nasıl uçurumda yuvarlanmada hız artırıcı olduğunu görmeye çalışın lütfen.
Şu fukahamızın, yaşadıkları zamanın onca güzelliklerine rağmen kadınlar camilere gelmesin daha iyidir derken ki inceliklerine bakın. Bir de şimdi sanki erkekler camilerde mücahitleştirilmiş, ibadetten lezzet almaktan uçup melekleşmişler gibi, kadınları da ısrarla camiye doldurmaya çalışan anlayış arasındaki farka bakın! Bakın, her şey nasıl uçurumun derinleşmesine doğru hizmet etmektedir, çok şey göreceksiniz.
Zannederim bizim sorunumuz, kendi kızının iffetine bir zarar geldikten sonra ancak ‘zamanın pek kötüleştiğini’ idrak eden, sersem idraklerden kurtulmadan çözülmeyecektir. Gelin lütfen meseleyi bu açıdan da ele alın.
b- Erkeklerin, kadın zafiyetlerinin savunulabilecek hiçbir tarafı yoktur. Hata hatadır elbette. Bunu tartışmaya bile gerek yoktur.
Mevcut durumumuzda ise erkeklerin, bunca ağır taciz altında caddelerde yürürken, iş yerlerinde rızık mücadelesi yaparken, nikâhlı hanımlarının onları, karşı tarafa doğru ittiğini söylemek sizce bir abartı olur mu? Müslüman bir erkek, zaten kaypak bir zeminde yürürken bile bile ikinci bir bağı kendi boynuna neden bağlasın? Bekar mü’minleri bir kenara koyalım. Evli mü’minlerin derdi nedir? Siz de zaten evli erkeklerin, ikinci kadın arayışındaki çelişkiyi öne çıkarıyorsunuz. Ben de o çelişkiye dikkat çekiyorum zaten.
Şöyle bir değerlendirme yapalım: Müslüman erkekler, evlendikleri hanımlarından tatmin olmayınca ikinci bir hanım arayışı içine girmektedirler. Bunu, susadıkça tuzlu su içen birine benzetmek istiyorum. İnsan, susuzluğunu gidermek için su içmekte ne kadar anlamsız bir iş yapıyorsa, birinci eşinden soğuyunca ikincisine sığınan da aynısı hatta daha da garibini yapmaktadır. Bu bir tezattır ama vakidir. Ne yazık ki, önü alınamayacak bir hızla yükselmektedir bu tezata ilgi.
Müslüman erkeklerin durumu bu iken, Müslüman kadınların durumunu tahlil edelim.
Siz ve sizin gibi bütün kadınlar, eşlerinin ikinci bir eş almasına karşı toplu direniş, toplu başkaldırı içindedirler. O kadar ki, bu nedenle âyet inkâr etme düzeyine gelen pek çok kadınla bizzat görüşmüşümdür ama ‘yanacaksam bunun için yanayım’ diyenine bile rastladım ve ‘aman beni de yakmasın’ diyerek oturum sona erdirme durumunda kaldım. Kadınların bu hususta tavizleri yoktur. Özeti budur işin. Peki, kadınların bu konuda toplu isyanları vardır da, yüzbinlerce erkek nereden kadın bulup evleniyorlar? Hem de, yirmi yıllık evli erkekler kendi çocuğu olacak yaşta kadınlarla yuva kurabilmektedirler? Hani kadınlar böyle bir işi hiç kabul etmezlerdi? Meğer ki, öyle değilmiş; kadınların karşı duruşu, onlara sıra gelinceye kadar ya da onların böyle bir şeyle karşılaşmasına kadarmış, diyen birini yabana atacak durumda da değiliz.
Burada insafla söylenebilecek hakikat şudur: Bu sorun, insanlığın temel sorunlarından biridir. Kadınlar, bunun için bağırıp çağıracak yerde meseleye köklerinden bakmaya ve çözümü kökler üzerinde üretmeye çalışmalıdırlar.
Bu, ikinci noktada ilk altını çizdiğim husustur.
Altını çizeceğim ikinci husus da şudur: Erkekler, acaba bir şey bekliyor da evlilikten onu bulamayınca mı ikinci çareler arıyorlar? Bunu açabiliriz. Müslüman kadınlar, eşlerine karşı görevlerini iyi yaptıklarını dillendirirken belge olarak da, eşinin cinsel ihtiyacına yok demediğini ve ayda şu kadar kere bu ihtiyacını karşıladığını ama eşinin doyum bilmez biri olduğunu söylerler. Şahıstan şahısa değişken olmakla beraber genel değerlendirme böyledir. Müslüman kadınlar bu arada ince bir çizginin üzerine bastıkları hâlde onu bir tülü görememektedirler. Kur’an’ımız, Müslüman kadınları erkeklere bir nimet olarak sunarken onlar için SEKÎNE ifadesini kullanmaktadır. Sekîne, insanın huzur bulduğu kaynak demektir. Kadınlar, eşlerinin cinsel ihtiyacını karşılamakla asli görevlerinin bir parçasını yerine getirmiş olmaktadırlar. O da büyük ihtimalle, çocuğun beğenmese de sofrada başka yiyecek olmadığı için bir kuru fasülye türündendir. Hâlbuki kadın, SEKÎNE’dir. Hadisi şerif, saliha kadından söz ederken, bugün Müslüman kadınların görmek ve anlamak istemedikleri muhteşem bir kadını tarif etmektedir: Yüzüne bakınca sana mutluluk veren kadın!
Yüzüne bakınca mutluluk veren kadınla, her karşılaştığında dünyanın derdini ve tasasını makine gibi dizen kadın ya da yüzü bakılamayacak kadar asık kalmış kadın aynı olabilir mi?
Burada kadınların kendilerine göre tam haklı oldukları bir itirazları vardır, diyecekler ki: biz de dert içindeyiz, hayat müşterek değil midir, dertlerimizi beraber çözmeli değil miyiz?
Bu itiraza cevabımız şudur: Evet, müslüman kadın da dertler içinde yüzebilmektedir. Buna rağmen o, bir hemşire rolünde olmak zorundadır. Nasıl hemşire evdeki sıkıntısı ne olursa olsun hastanın karşısında hemşire olarak bulunmaktadır aynı şekilde Müslüman kadın da, eşinin hemşiresidir. Tatlı bakışları, lezzetli sözleri, okşayan parmakları hemşirelik rolünün gerekleridir. Bir saat süren cinsel ilişki, lezzet açısından zirve olabilir ama kadının parmakları, tatlı dili, mıknatıs gibi erkeği kendine çeken mütebessim yüzü yirmi dört saat devrededir. Kadına biçilen asıl rol budur.
Müslüman kadınlar, kadınlar arası bir toplantıdaki şirinliklerini akşam eve dönen eşine karşı göstermeyi beceremedikçe korkuları dinmeyecektir. Rollerini iyi oynamayan oyuncular gibi alkış sıkıntısı onların sürekli rüyası olacaktır.
Tekrar ve tekrar tekit etmek isterim ki, erkeklerin çılgınlıkları, haramları şüpheli yollarla helalleştirme hamleleri, aklamak istediğim husus değildir. Erkeklere saldırmanın bu sorunu çözemeyeceğini belirtmek istiyorum. Nitekim çok dikkat edilmesi gereken bir nokta olarak şunu gözlerimizle görüyoruz: Kadınları çırpındıkça, şu bu akıma takıldıkça erkeklerin kayması da artmaktadır.
Netice olarak şunu söylemek istiyoruz:
Evet, sözünü ettiğiniz durum bir vakıadır, haram olanının kabul edilirliği asla yoktur. Helalini inkâr etmenin de mü’mince anlaşılırlığı yoktur.
Sorun, erkeklerin arayışından kaynaklanıyordur, buna itiraz edemeyiz. Kadınların da bunu kışkırttığını bildiğimiz hâlde neden sadece erkekleri mahkeme ediyoruz? İslam’ın kadın erkek bir arada durmasın, ayrı ayrı oturun talimatına çarpık gözlerle bakarken iyi ama erkek, eşinden daha bakımlı bir kadın görüp peşine takılınca neden suç erkekte oluyor tek başına? Hiç mi hırsınız suçu yoktur?
Nureddin Yıldız
www.sosyaldoku.com
www.twitter/nurettinyildiz
www.facebook.com/nureddinyildiz
Comments are closed