SORU: Hocam, sizi dinliyorum. Dinledikçe, “evlenmek farzdır” diyorum. Sonra ailemle oturunca bakıyorum, “evlenmek, öyle hocanın dediği gibi değil” diyorum. Madem hoca doğru söylüyor, neden insanlar evlenmeyi o kadar geciktiriyorlar, diye şüphelerim oluyor. Siz bana, neden evlenmek bu kadar zihnimi yoruyor ya da insanlar neden geç evleniyor konusunda şüphelerimi giderecek bir açıklama yapabilir misiniz?
CEVAP: Selamünaleyküm. Sevgili kardeşim,
Tek kelime yazmadan şunu yazmam gerekiyor:
Yaşadığımız bu hayatı, batılı kültürün resimlendirdiği gibi, yüksek refah düzeyi ile yaşama ve sonra da ‘ebedi istiratgâhına gitme’ mantığı ile anlamaya çalışanların, vahyi ve vahiy ile oluşmuş hayatı anlamaları mümkün olmaz. İslam dinimizdir. Dinimiz de hayatın bütünü içindir. Hayatın içinden tek bir bölümü bile dinimizin etki alanı dışında yaşayamayız. Yaşadığımız takdirde ise ne hayatı ne de dini yerli yerine oturtmuş olamayız. Hayat, bir aile içinde başlıyor ve aile ile sürüyor. Bu durum, bütün dünyada geçerli bir kuraldır. Ailesiz hayat tasavvur edemeyiz. Buna göre de aileyi ve ailenin başlangıcı olan evliliği, Allah’ın murad ettiği gibi, Şeriat’ında ölçüleri çizildiği gibi anlamak ve uygulamak Müslümanlığımızın gereğidir. Bugünkü hayatımızda düzeltmemiz gereken ilk hata şudur: Evlilik, varlığı ve yokluğu ile bir imtihandır. Bu imtihanı da takdir buyuran Rabbimizdir. İmtihan olan bir şey, hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi olmaz. Biz onun etrafında döneriz, o bizim etrafımızda dönmez. Dolayısıyla mü’minler, cephelerde düşmanları ile cihat etmekle ne amaçlıyorlarsa evlenmek için ilk andan son ana kadar yaptıkları çalışmalarda da aynı şeyi amaç edinmelidirler. Böylece evlilik, başa bela olmaktan cennet kazanmaya doğru yükseltir bizi.
Bunu böyle anlamak zorundayız. Bunun dışındaki anlamalar sıkıntı nedenidir.
Evlilik, başta peygamberler olmak üzere bütün mü’minlerin ilgi alanındadır. Hiçbir mü’min de evliliği hemen olup biten ve rahatça sürdürülen bir hayalet nimet olarak görememiştir. Varlığı ile yokluğu ile bir imtihan ve bunalma alanı olarak bilinmiştir evlilik. Aldandığımız nokta şudur: Evlilik akla gelince ilk akla gelen de yatak odası olmaktadır. Yatak odası ile başlayan bir maceranın nasıl ibadet ve cihat niteliği kazandığını değerlendirmekte zorlanıyoruz. İslam ve Müslüman farkı da burada ortaya çıkmaktadır. Hayatın özü durumunda olan aileyi ve aileyi oluşturan yatak odasını ibadet nitelikli gördüğü için İslam ve ona iman edenler farklı olmaktadır. Bunu birinci mesele olarak görelim.
İkinci mesele olarak da şunu görmeliyiz:
Evet, evlilik günde beş defa farz olarak karşımızda duran namaz gibi bir farz değildir. Genel hükmü itibariyle evlilik mubahtır. Bir nebze ilerleyince Sünnet olur. Daha da ilerleyince kişiden kişiye değişmek kaydıyla farz da olabilir. Ama evlenmek farz değildir. Farz olabilir, diyoruz.
Bu noktada açmamız gereken bir başlık bulunuyor. Evlilik farz değildir ama bu ümmetin hayata bakışını yansıtan bir anlayış ve kavrayıştır. Aşağıda zikredeceğim örnekler bütün gençlerin düşünmesi gereken bir bilgi dairesi oluşturmaktadır.
– Ashaptan Şeddad bin Evs radıyallahu anh , gözü kör olmuş bir ihtiyardı. Yanındakilere şunu söyledi: ‘Beni evlendirin. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, Allah’a bekâr olarak gitmememi emretmişti.’ İbni Ebi Şeybe, 15908
– Yine sahabeden Muaz bin Cebel radıyallahu anh hastalanmıştı. O hastalığında da ölmüştü. Vefatından önce dedi ki: ‘Beni evlendirin. Allah’a bekâr olarak gitmekten hoşlanmıyorum.’ İbni Ebi Şeybe, 15, 909
– Ömer bin Hattab radıyallahu anh, Ebu’z-Zevaid’e şöyle demişti: ‘Ya özür ya da facirliğin seni evlenmekten alı koymaktadır.’ Sünen Said bin Mansur, 491; İbni Ebi Şeybe, 15910
– Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: ‘Bir günlük ömrüm bile kalmış olsa Allah’a eşimle gitmek isterim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, ‘kötüleriniz bekarlarınızdır’ buyururken işitmiştim.’ El-Mavsılî, 2042; El-Avsat, 4472
Bu sözlerin sahibi müminler hakkında zannedersem söyleyebileceğimiz bir söz yoktur. Dünyayı sol ayakları ile tepmiş insanlardır bu sözlerin sahibi. Basit bir şehvet idraki ile evlenme peşinde koşabilecekleri söyleyecek kimse olmasa gerek. Buna rağmen, ömürlerinin son gününü bilmiş olsalar onu bile bekar geçirmemekten söz ediyorlar. Demek ki evlilikten, bu ümmetin ilk mü’minleri çok daha derin anlamlar üretmişlerdir.
Neden okumuş, bilmiş pek çok mü’min bu asırda o sahabiler gibi düşünmüyorlar? Okudukları hadisler onlara bu derin anlayışı vermiyor? Bu sorunuzda haklısınız. Onlar sadece hadisleri bu denli derin anlayamamakla kalmıyorlar aslında, yaşadığımız fasit ve fitne dolu hayatı da çıplak gözle görmekten aciz kalıyorlar. Adeta köpeklerin salındığı ama taşların bağlandığı bir dünyada şehvetlerini etkisi sıfırlanmış gibi tutabildiklerini zannederek de yanılıyorlar. Bugün yaşadığımız toplumlar, şehvetin çıldırtıldığı, haramların üzerimizde şov yaptığı toplumlar olmuştur. O kadar vahim bir durum vardır ki, bugünün insanını olsa olsa açık bir zina görüntüsü sakıncalı bir iş olarak etkilemektedir. Bir bayanın veya erkeğin Şeriat nazarında yüzde yüz haram olan görüntüsü hayatın normal akışı içinde akıp gidebilmektedir. Ne sokaklar ne de camiler bu selden korunulabilecek yerler değildir artık. Allah Teâlâ hepimizi bu büyük afetten muhafaza buyursun.
Neden evlilik gecikiyor ya da savsaklanıyor? Herkese göre farklı bir neden olabilir. Belli başlı nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
a- Bekar kalmayı daha takvaca yaşama, ikinci bir insanın ezdiği bir dini hayata bulaşmama olarak vehmeden anlayıştan söz edebiliriz. Bu ne kadar takva adına yapılırsa yapılsın Sünnet’e aykırı bir anlayıştır. Ashabın anladığı din bu din değildir. Evet, yüksek bir ilim meşguliyeti, yoğun bir cihat denebilecek faaliyet veya benzeri bir nedenle evlilik geciktirilebilir. Evlenmeyen için haram tehlikesi söz konusu olmadıkça geciktirilmesinde hatta hiç evlenilmemesinde bir sakınca yoktur. Bu mantıkla bekar kalmış pek çok âlim de vardır. Bu durumu kurallaştırıp yaygın hâle getiremeyiz. İstisna olarak kalır. Bu istisnanın hükmü de kişiden kişiye değişir.
b- Psikolojik, psikiyatrik veya fiziki bir hastalık nedeniyle evlilik ertelenebilir, yok sayılabilir. Bu da kişiye özel bir durumdur. Mesela ebeveyninden biri veya her ikisinin ağır hastalığı nedeniyle evlenmeyi geciktirmesi bir mü’min için caiz olabilir. Doktorasını hazırlayan bir genç de evlenmeyi geciktirebilir. Genel şart şudur: Bu geciktirme harama düşme riski ile beraber yürümeyecek. Beraberinde haram getiren doktora veya sıradan bir diploma, faiz getiren kazanç gibi olur. İçinde faiz bulunan parayı ne kadar helal görebiliyorsak, zinaya sebep olan diplomayı da o kadar helal görebiliriz.
c- Fakirlik ve geçim sıkıntısı iddiası ile evlenmeyenler ise tevekkülü ve kaderi anlayamayanlardır. Bir başka açıdan da tembeldirler. Tam aksine evlenmeyi rızkın bollaşması, bereketin sebebi olarak görmeliyiz. Kur’an’ımızın işaret ettiği, hadislerin teşvik ettiği yön bu yöndür. Başta belirttiğimiz, evliliğin bir tür cihat olması, evliliği sürdürenin de mücahit olması mantığı ile bakıldığında bu iddia çürümektedir. Kapitalist mantıkla bakıldığında ise yerinde bir iddia olarak görülmektedir. Fakirlik iddiaları karşısında, ahlâksızlığın yayılması, haram ilişkilerin git gide normalleşmesi, içine kapanık gençlerin yaygınlaşması, bereketsiz sofralarda yemek yenmesi gibi sonuçlar evliliğin geciktirilmesi ile çoğalmaktadır.
Evliliğin önündeki engelleri kaldırmak bugünün mü’minleri için mühim bir görev olarak aciliyet kazanmıştır. Artık kızların ve erkeklerin meseleyi bireysel bir sorun düzeyinden yükseltip ümmetin sorunu düzeyinde görmelidirler. İş, aş, ev, çevre gibi faktörlerden önce ümmetin iffetli nesli, korunan ahlâk gibi faktörler öne çıkarılmalıdır. Sorumluluk almaktan çekinen hantal gençler bu ümmet için yük olmaktadır. İffet zedelenmesi görmüş insanların diplomalarının bir işe yaramayacağını bilmek zorundayız. Evlenip hürriyetini kilitlemiş genç olmak gibi görülen anlayış yerine gençler, şeytana esir edilmiş bir bekarlık yerine Şeriat’ın himayesinde yaşanan bir hürriyet olarak görmelidirler evliliği. Boşanmaların çok oluşuna bakıp ürkmek yerine boşanmayan tek kişi kalmayı hedeflemelidirler.
Evlilik, bu ümmetin ahlâkının teminatıdır. Ahlâk da bu ümmetin karakteridir. Karakterimizi korumak için evlilik cihadı yapalım istiyoruz. Allah’ın yardımına sığınıyor ve bu savaşta son mücahit kalma pahasına devam etmeye razıyız diyoruz.
Selamünaleyküm.
Nureddin YILDIZ
Comments are closed