Hayattaki birçok ortak değer gibi insanların kullandığı mal ve para da insanlığın ortak değerleridir. Hava, su, gökyüzü, ormanlar, madenler, denizler; Rabbimiz’in yönetimini insanlara bıraktığı nimetleridir ve insanlığın ortak değerleridir. İnsanlar arasındaki iktisadi hayatı belirleyen mal ve para gibi nimetler de diğer nimetler gibi Rabbimiz’in bizlere emanetleridir. Hayatın her alanında halife olarak yaratılan insan, malın da halifesidir. Bazı mallarda özel mülkiyet sahibi olması, malın ve paranın emanet olması gerçeğini değiştirmez. Toplu veya bireysel sahip olduğu her şeyi kullanırken belli ölçülere uymak zorunluluğu olduğu gibi malı kullanırken de belli ölçülere, ilkelere bağlı kalmak zaruridir.
Malın emanet olmasının sonucu; emanetin gereği, onu Allah’ın razı olacağı alanlarda harcamaktır. Azlığı ve çokluğundan önce malı Allah’ın razı olacağı şekilde harcamak bağlayıcıdır. Ancak karnını doyuracak kadar bir mala sahip olan birisi bu malla vücuduna zarar verecek bir gıdayı veya maddeyi bünyesine alamayacağı gibi milyonlara sahip birisinin de hem beslenirken hem de harcarken parasını Allah’ın razı olmadığı alanlarda harcaması söz konusu olamaz, olmamalıdır.
“De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” “Allah” diyecekler. De ki: “O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?””
“Bütün rızıkları veren Allah’tır ki, sarsılmaz ve karşı konulmaz kuvvet sahibidir.”
Rızık veren Allah’tır. Kulların görevi Allah’ın insana emanet olarak verdiği rızkın O’nun rızasına uygun olarak harcanmasını sağlamaktır. Müslümanlar önce kendi aralarında bunu sağlayabilmeli devamında ise tüm dünyada Allah’ın rızasına uygun bir ekonomi ve iktisat hayatı sağlanmasını hedeflemelidir. Âlemlere rahmet bir peygamberin ümmeti olarak, tüm insanlığın iyiliği için çıkarılmış bir ümmetin mensubu olarak sadece kendi malımızın tasarrufunu Allah’ın razı olacağı esaslara uygun olarak yapmamız yeterli olamaz. Bu en hafif ihtimalle bencillik olur.
İktisat hayatını Allah’ın razı olacağı şekilde yürütmek için adil ve eşit dağılımlı bir iktisat hayatı oluşturmak en temel vazifedir. Müslümanlar önce kendi aralarında, kendi kendilerine yeten, malın, paranın, nimetlerin adil bir şekilde dağıtıldığı ekonomik sistemi kurmak zorundadırlar. Bu tüm Müslümanlar üzerinde farz-ı kifâye bir görevdir. Ardından tüm yeryüzünde Allah’ın rızık olarak gönderdiği nimetlerin adil ve eşit paylaşımını sağlamak, tüm Müslümanlar üzerine görevdir.
Sağlıklı, bütün insanlara adalet ve eşitlik sağlayan iktisat hayatı, Müslüman toplumun sahip olacağı iktisat pratiğini hayata geçirmekle mümkün olur ancak. Mal ve para için hiç bir kural tanımayan kapitalist anlayış ta, mülkiyeti yok sayan marksist anlayış da ekonomik refahı ve iktisadi adaleti sağlayamaz.
Şüphesiz İslam kişinin mülk edinme, kazanma, tüketme ve harcama özgürlüğüne bir ölçü, sınır ve disiplin getirir. Fakat Komünizm ve Sosyalizm’de olduğu gibi bunları büsbütün ortadan kaldırmaz. O kapitalist toplumda görüldüğü gibi toplumun zararına ferdi kutsamaz. Komünist ve sosyalist toplumlarda olduğu gibi de ferdi toplum potasında eritmez. O ferdin yararı ile toplumun yararı arasında son derece hikmetli bir denge kurar.
İslam’ın ekonomi üzerine getirdiği ana kurallar Müslüman’ın pratiğe dönüştürmesi gereken kurallardır. Bu hem bir ibadet hem de huzurlu bir toplum için zarurettir.
İslam ekonomik refahın sağlanması için işsizlikle savaşır.
“Hiç kimse el emeğinden yediğinden daha hayırlı bir yemek yemiş değildir.”
İslam çalışma, yapıcılık ve üretme dinidir. İşsizlik, tembellik ve inzivaya çekilme dini değildir. Hatta o ibadet ve dindarlık adı altında bu tür bir işsizliğin düşmanıdır.
İslam çalışmayı ve helal yoldan kazanmayı emretmekte ve onu teşvik etmektedir. O kadar ki, böyle bir çalışmayı sahih bir niyet ile yaparsa ve Allah’ın sınırlarına riayete edecek olunursa ibadet seviyesinde dahi değerlendirilir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çalışmak için dışarı çıkan kimse hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Şayet kim küçük çocuklarının maişetini elde etmek için dışarı çıkıp çalışıyorsa o Allah yolundadır. Eğer yaşları ilerlemiş anne babasının ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkıp çalışırsa o da Allah yolundadır. Eğer kendisini dilencilikten, ihtiyaçtan kurtarmak için dışarı çıkıp çalışıyorsa o da Allah yolundadır.”
Ömer bin Hattab radıyallahu anh mescitte inzivaya çekilmiş, çalışmayan ve yakınlarından birisinin nafakasıyla geçinen bir kimse hakkında “ona harcama yapanların hepsi ondan hayırlıdır” şeklinde ifadede bulunmuştur.
İslam haram yolla, başkasının hakkını gasp ederek mal edinmeyi yasaklamıştır.
“Sizler benim önümde davalaşıyorsunuz. Olur ki biriniz delilini diğerinden daha açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyabilir. Bu sebeple ben de ondan işittiklerime göre lehine hüküm verebilirim. Her kimin lehine kardeşinin hakkından bir şeyler alıp, hükmedecek olursa bilsin ki o cehemnem ateşinden bir parçadır. Artık ister onu alsın, ister bıraksın.”
Müslümanlıkta kamu malını almak yasaktır.
“Sizden her kimi bir işi yapmak üzere görevlendirirsek, o da bizden bir iğne ve daha yukarısı kadarını gizleyecek olursa, bu kıyamet gününde beraberinde getireceği bir hırsızlık olur.”
Allah’ın nasip ettiği nimetlere hamd ederek şükreden bir kul olmaya çalıştığımız gibi faizden ateşe atılır gibi kaçarak, karaborsacılıktan uzak durarak, aldatmayarak, haram malla ticaret yapmayarak, lüks ve israftan kaçarak, malın çalıştırılmasını sağlayarak ve üretimi geliştirerek, zengin ve fakir arasındaki farkı azaltarak, zekâtı vererek, toplumsal yardımlaşmayı diri tutarak; Allah’ın verdiği nimetlere gerçek manada şükreden bir kul olabilir ve refah toplumunun oluşmasına katkıda bulunabiliriz.
M. Salih Beşir / ElifElif “Medeniyet” Bahar Sayısı (2016-1437)
Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54
Comments are closed