“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması da aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
Allah Teâlâ, huzurlu bir aile için gerekli malzemeyi kulların kalbinde var etmiştir. Sevgi ve merhamet ile doldurduğu kalpleri bir araya getirmiş ve bu malzemeyi nasıl kullanacaklarını ise kulların iradesine bırakmıştır. Bu malzemeleri vahiy süzgecinden geçirip Peygamber aleyhisselamın hayatını rehber edinmiş aileler, huzuru bulmayı hak eder.
“Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.” diye buyuran Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kişinin ahiretteki yerinin aslında aile içindeki iletişimine bağlı olarak belirlendiğini ifade etmektedir. Bütün her şeyi bir kenara bırakıp düşündüğümüzde aslında aile içindeki huzuru temin için çok fazla şeye değil sadece “Müslüman Ahlakı”nın varlığına ihtiyaç olduğunu anlamaktayız. Zira Resûlullah aleyhisselamın insanlarla olan ilişkilerini incelediğimizde samimiyet ve güvenin ön planda olduğunu görmekteyiz. Yine Müslüman’ın ahlakı olan îsâr, aile hayatında var olduğunda huzurlu bir yuvanın temelleri atılmış demektir.
Unutulmaması ve gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek daha var ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir peygamber olduğu hâlde ailesini ihmal etmemiştir. Eşiyle deve yarışlarını izlediği vâkidir. Zira aile hayatında eşlerin birbirleriyle vakit geçirmesi bir lütuf değil gerekliliktir. Resûlullah aleyhisselam, peygamberlik gibi hem sorumluluk hem de yoğun çabayla beraber vakit isteyen bir görevle görevlendirildiği hâlde ailesini ihmal etmemişken günümüz insanının ister lüks için olsun ister ihtiyaç için çok çalışması sebebiyle ailesini ihmal etmesi ne ile açıklanabilir?
İletişim deyince ilk aklımıza gelen sosyal medya, telefon, televizyon vs. oluyor. Oysa insanlar arasındaki en büyük iletişim aracı; gözler ve sözlerdir. Bu sebeple eşlerin birbirlerinin ellerini tutup gözlerine bakmaları günahları dökeceği; çocukların annesinin yüzüne bakmasının sevap olarak yazılacağı bildirilmiştir.
Bir de yirmi yaşını geçmiş gençlerin hâlâ çocuk statüsünde görülme hastalığı var ki… Asr-ı Saadet aynasını elimize aldığımızda on sekiz yaşında orduya komutan olmuş genç çıkıyor karşımıza, utandırıyor bizi. Çocuğu yere düştüğünde ayağa kalkmasını bekleyemeyecek kadar sabırsız anne ve babalar, çocuklarının her elini tuttuğunda onu güçsüzleştirdiğinin farkında olmalıdırlar.
Ülkeleri fethetmeye aday olmayan gençler, karısının ya da çocuklarının gönlünü nasıl fethedebilir? Gönülleri fethetmeye hazır Mus’ablar ise Allah’ın kalplerine yerleştirdiği sevgi ve merhametin farkında olan ve bu malzemeleri vahiy hamuruyla yoğuranlardır.
Sevgi, kalpleri iyileştirir. Nefret ise acıları ve ıstırapları beraberinde getirir. Bunu Yahudilik ve Hıristiyanlık üzerinden değerlendirdiğimizde dâhi hemen fark edebiliriz. Zira öfke ile yetişmiş Yahudi çocukları büyüdüklerinde huzursuz ve kanlı bir dünyayı kucaklarken sadece sevginin sözcüğü ile yetişmiş kilise çocukları, etrafına az da olsa tebessüm edebilmekte ve geçici bir huzuru elde etmektedirler. Bir de kalbi imanın nuru ile aydınlanmış, kalbindeki sevgi ve merhameti bir lütuf olarak Allah’ın yeşerttiği, Kur’an ve Sünnet ışığıyla aydınlattığı evinde huzurla kullanan Müslüman yürekleri düşünelim…
En güzel iletişim; imanın nuru ile aydınlanmış gözlerden gözlere yansıyan samimiyet dolu sözlerle sağlanabilir. Bu da ancak Allah’ın kalplere lütuf olarak bıraktığı sevgi ve merhamet filizlerini kurutmamakla mümkündür.
Comments are closed