18 (1)
Kurban kelimesi; kurbiyetten gelir ve yakınlık demektir. Allah’a yakın olma arzusuyla Allah için kesilen, feda edilen şeydir kurban. Kuru bir şekilde “kurban” kelimesinin anlamını izah etmek, elinde sözlüğü olan, okuma yazmayı da henüz sökmüş birinci sınıf öğrencisinin bile kolaylıkla yapabileceği bir iştir. Ama mahiyetini anlamak, ancak Allah’ın nasiplendirdiği kullar için mümkündür. Kurbanı yalnızca, Allah’tan evlat isteyen İbrahim aleyhisselamın, olursa onu Allah’a kurban edeceğini söylemesi, sonra oğlu büyüyünce adağını gerçekleştirecekken bıçağın kesmemesi olarak anlarsak haksızlık etmiş olmaz mıyız İbrahim aleyhisselama, oğlu İsmail’e ve teslim kadın Hacer Annemiz’e?

 
Bugün belki de huzursuzluğumuzun en büyük sebebi; kelimelerin bize asıl anlatmak istediklerine vakıf olamayışımızdır. İslam’ın şartlarından bir şart olan bir ibadet midir yalnızca kurban? Acaba kulluk, yalnızca bir miktar para karşılığı alınan hayvanların kanını akıtmak, keserken de tekbir getirmekten ibaret midir? Yoksa Hacer Annemiz aslında bize kat etmemiz gereken daha çok mesafeler olduğunu mu anlatmak istedi teslimiyetiyle? İsmail aleyhisselam teslimiyetin yaşla değil de yürekle zirveye çıktığını mı ispatladı? İbrahim aleyhisselam, hayatın merkezine Allah’a verilen söz nasıl koyulur, gerekirse uğruna birçok fedakârlık yapılan, meşakkatlere katlanılan evlat nasıl kurban edilir onu mu göstermek istedi bize?

 
Hayır, hayır… Kurban yalnızca yakınlaşmak olamaz. Nasıl ki yalnızca toprağa koymakla yeşermiyorsa filizler, güneş istiyor, su, hava istiyorsa, bizi Allah’a yaklaştıracak olan kurban da bizden bir şeyler istemeli değil midir?

 
Kurban, ahde vefadır. Rabbe verilen söze, mü’minlerden seçilmiş erler olarak sadık olmak, sadakat göstermektir. Merkezine Allah’ın rızasının oturtulduğu bir dünyada savrulmadan, dimdik durmaktır. İmam Gazalî bize ahde vefayı, altı başlıkta özetliyor:
Birincisi; sözde doğru olmak ki bu doğruluk, Allah’a verilen sözleri de kapsamaktadır. Allah’a kul olduğunu ilan ettikten sonra, yerine başka hiçbir rızayı oturtmamaktır.

 
İkincisi; niyet ve iradedeki sadakat, yani ihlâstır. Yapılan işi yalnızca Allah için yapmak, gösteriş ve riyadan uzak durmaktır.
Üçüncüsü; azimde sadakattir. Gücü yetmese de ameli yetişmese de yüreğindeki samimiyeti ve gayreti Rabbe sunmaktır.
Dördüncüsü; azimde vefakârlıktır. Yalnızca sözde bırakmamak, iş icraata gelince, emre sarılmaktır, emri uygulamaktır.
Beşincisi; amelde sadakattir, yapılan ameli yürekten yapmaktır.

 
Ve son olarak da ahde vefa, havf(korku), reca (ummak), ta’zim, zühd, rıza, tevekkül, muhabbet ve diğer bütün işlerde sadakat ve doğruluktur ki bu da zirvedir.

 
Atamız İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail aleyhisselam, eş ve anne Hacer validemiz bize ahde vefanın nakış nakış nasıl işleneceğini göstermişlerdir. Rabbimiz de ayetlerinde onları zikrederek vefasını göstermiştir. Değil mi ki kulları Allah’a verdikleri sözlerinde durmuşlar, o hâlde elbette ki ayetler onları ebedîleştirecektir.

 
İlk olarak İbrahim aleyhisselam, Gazalî’nin tespitindeki başlıkların içini doldurabilecek en güzel örnektir, önderdir, teslim olmuş bir nesil nasıl kurulur bize gösterendir. Merhameti ile canının yanmasına rağmen Allah’a verdiği sözün hakkını yerine getirmiş, sıddıklık makamını hak ettiğini ispat etmiştir. İbrahim aleyhisselam tam da oğlunu kurban edecekken bıçağı kesmeyen, yaşı da seksen altıyı bulmuş yaşlı bir baba değildir asla!

 
Say ile Allah’ın kıyamete kadar kullarına takip edilmesini emrettiği amelin temsilcisi Hacer annemiz de ikinci örnektir. Hacer, yavrusuna merhametinden dolayı ıssız çöllerde su arayan, Allah’ın da acıyıp zemzemi bahşettiği zavallı, çaresiz bir kadın değildir. Bir ot bile bitmeyen topraklarda küçücük bebeğiyle yalnız bırakılmasının sebebini İbrahim aleyhisselama sormuş, eşinden cevap beklemiştir. Sessiz kalması üzerine “Peki, bunu sana Allah mı emretti?” yakarışına aldığı “evet” cevabına verdiği reflekstir onu zirve kadınlardan yapan: “O zaman Allah bizi zayi etmez!” Teslim kadın! Adanmış kadın! Ahdine vefalı kadın! Cennet hayallerimizde gerçekçi olmak zorunda olduğumuzu tokat gibi yüzümüze çarpan kadın! “Allah emrettiyse O, bizi asla zayi etmez!” diyen koca yürek sahibi Hacer… Teslimiyetin zirvesi bir neslin mimarı sensin!

 
Ve üçüncü vefa abidesi; Ümmet’i kurtaracak bir neslin küçücük bedenlerine rağmen, büyük yürek sahibi yiğitlerden oluşacağını bize haber veren dik duruş sahibi İsmail aleyhisselam! Omzuna büyük yüklerin yükleneceği bir peygamberdi o da. Ve ilk eğitimi, Allah’ın emrine olan teslimiyeti öğrenmekti.

 
Bugün bizler, tekrar tekrar düşünmek ve kurbanın muhasebesini yapmak zorundayız. Allah’a yakınlaşmak hedeftir, evet bu doğru. Ancak kuru bir temenni ile Allah’a yaklaşmayı ummak, yaklaşacağımızı zannetmek, kıyamete kadar anılacak bir amelin sahibi olmak varken yalnızca kurban etinden verilen sadakaya razı olmak demek değil de nedir? Asla, asla sadaka küçük bir iş değildir, aksine dinimizin zirve ibadetlerindendir. Ancak kurbanı yalnızca sadakaya indirgemek, büyük Ümmet’in küçük kafalı adamı olmaktır.
İşte Allah’ın kıyamete kadar anılsın diye kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ayet ayet zikrettiği örnek aileyi tekrar tekrar hatırlamaktır kurban. Ahde vefadır, teslimiyettir, sadakattir, “Allah emrettiyse o bizi zayi etmez!” cümlesini iliklerine kadar işlemek, yüreğinin zirvesine oturtmaktır. Tüm acziyetimize, güçsüzlüğümüze, hatalarımıza rağmen kimlerle olmayı hedefleyeceğimizi Rabbimiz bize haber vermiştir. Yol belli, güzergâh belli, gaye bellidir. Kelimeleri kuru anlamlarından kurtarmak, onları en başta kendimize ve ardından Ümmeti Muhammed’e can damarı yapmak da Allah’ın yardımıyla bizim elimizdedir. Kurban… O emrettiyse bizi asla zayi etmez…

 

Zehra Akçay / ElifElif “Bayram, Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed