Gençler; doğruya, iyiye, güzele ilgilidir ve idealisttir. Onlar, zulme karşı, mazlumun yanında olmak ister. Sevdiklerine sadakatle bağlanır. Bütün fikrî hareketlerin dinamosu, ideolojileri hayata geçirmedeki güç, hep ‘gençler’ olmuştur.
Bir toplumda köklü bir değişikliği hedef alan her sosyal hareketin dayanağı, genel olarak iki önemli ayaktır. Birincisi; ezilen, sömürülen, ihmal edilen ve dışlanan kesim, ikincisi de; daha adil ve daha anlamlı yeni bir dünya, yeni bir toplum kurulabileceği konusunda umut taşıyan ve bunun için harekete hazır olan idealist kesim. Bu idealistlerin de çoğunlukla gençler arasından çıktığını söylemek mümkündür. İslâmî hareketin de başlangıçta, toplumun bu iki kesiminden destek aldığını, en fazla katılımın özellikle gençlerden geldiğini tespit edebiliyoruz. Gençlere küçükken kazandırılan ve gençliklerinden kaynaklanan hasletleri, gelecekteki hayatlarında önemli bir yer tutar. Bu sayededir ki tarih boyunca Peygamberler ve toplumun ıslah ve irşadında vazife alan her ‘irşad erbabı’nın büyük bir kısmını gençler teşkil etmiştir.
Peygamberimiz de gençlere ayrı bir önem vermiş, onları özenle yetiştirmiş ve genç sahabeler üzerinden insanlığa evrensel mesajlar vermiştir. Kıyamet Günü’nde Allah’ın rahmet gölgesinde gölgeleyeceği yedi kişiden biri Resûlullah Efendimiz’in dilinden “Allah’a ibadet içinde yetişen genç” olarak ifade edilir ve “Gençlik taşkınlıklarına kapılmadan ibadetle hayat süren genci Allah takdir eder.” buyurur. En sıkıntılı dönemlerdeki “Beni yaşlılar yalanladı, gençler tasdik etti.” buyurması gençler hususunda dikkatimizi çekmektedir.
Peygamberimiz ve Gençlerin İslam’a Gelmesi
İslâm hareketini asıl yönlendiren ve onu Arap toplumunun yeni kimliği hâline gelmesinde canla başla destekleyerek Peygamberimize yardımcı olan, işte bu idealist gençlerdi. Müslüman olduklarında bunların çoğu 30 yaşın altında bulunuyorlardı. Bu anlamda İslam’ın bir gençlik hareketi olduğunu söylemek mümkündür. İslam’ın gençleri arasında; Hz. Ali (10 yaş), Zeyd bin Harise, Talha (15-17 yaş), Abdurrahman bin Avf (17 yaş), Sa’d bin Ebi Vakkas (17 yaş), Abdullah bin Mesud (15 yaş), Abdullah bin Ömer (13 yaş), Zübeyr bin Avvam (16 yaş), Mus’ab bin Umeyr (18-20 yaş), Osman bin Afvan (24 yaş), Ebu Huzeyfe (30 yaş), Ebu Udeybe bin Cerrah (31 yaş) gibi isimler yer alıyordu. Genç erkekler gibi genç kız ve hanımlar da İslam’ı ilk seçenler ve Peygamber Efendimiz’in ilim ve irfan halkasına katılanlar arasında yer alıyorlardı. Fatıma binti Hattab -Hz. Ömer’in kardeşi-, Hz. Ebubekir’in kızları Esma ve Âişe bunların başında gelir. Bu gençlerin çoğu, refah ve itibar sahibi olan ailelerini terk ederek, büyük çile ve fedakârlıklar pahasına Hz. Peygamber’in safında yer almayı tercih ediyorlardı. Sadece iki örnek vermek istiyorum.
Mus’ab bin Umeyr, zengin bir ailenin çocuğu idi. Mekke’de Kureyş gençleri arasında onun kadar müreffeh bir hayat geçiren bir başka genç yoktu. İslam’ı hiç itirazsız kabul etti. Müslüman olduğunu öğrenen ailesi onu yakalayıp eve hapsetti. Annesi son derece itibarlı bir kadındı ve oğlunun Hz.Muhammed’in peşine takılmasına asla rıza göstermiyordu. Mus’âb bir yolunu bularak evden kaçtı ve Habeşistan’a hicret ederek annesinin elinden kurtuldu. Uhud Savaşı’nda şehit olduğu zaman, naşının üzerine örtülecek kısa bir gömleğinden başka bir şeyi bulunamadı. Onunla başı örtülünce ayakları açılmış, ayakları örtülünce de başı açık kalmıştır. Yine bir başka genç olan Ubû Huzeyfe, Kureyş liderlerinden ve kâfir olarak ölen Utbe’nin oğlu idi. Ebu Huzeyfe zengin, asil bolluk içinde yaşayan birisiydi. Babasından sonra Kureyş liderliği kendisini bekliyordu. O, bütün bu servet, itibar ve rahatlığı terk ederek, İslam’la birlikte çileyi ve fakirliği seçti.
Resûlullah aleyhisselamın Gençlere Verdiği Değer ve Onları Yetiştirme Metodu:
Peygamberimiz, İslâm toplumunun şekillenmesinde ve İslami değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında gençlere büyük görevler vermiştir. Onların cesaret ve enerjilerinden gereği gibi yararlanmak için, her şeyden önce gençlerin kendine güvenli, sağlam bir kişilik geliştirmelerine imkân sağlanmasının önemini çok iyi biliyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlanmalarını gençliğin tabiî hakkı ve amme menfaatlerinin bir gereği olarak görüyordu. Bundan dolayı gençlere özel ilgi gösteriyor ve onları devamlı teşvik ediyordu. Eğer görev ve sorumluluklarının bilincinde olan kumandanlar, âlimler ve hâkimler yetişmişse bu ancak Resûlullah’ın yardımı ve teşviki sayesinde olmuştur. Bu yardım ve teşvik olmasaydı dünyanın dört bir yanında büyük yankılar uyandıran büyük İslamî gelişme hamlesinden bahsedilemezdi. Resûlullah, insanın en sağlam ve sistemli bir şekilde eğitilmesine yarayacak temel ilke ve metotlara başvuruyordu. Bu uygulama, hem teorik hem de pratik alanda kesin sonuçlara ulaştırabilen, güçlü ve şaşmaz prensipleri de beraberinde getiriyordu. Resûlullah, yapılması gereken bir işle birini görevlendirmeden önce, onu cesaretlendirmek suretiyle yolunu açar, daha sonra da ilgi ve desteğini sürdürürdü. Askerlik, eğitim-öğretim ve yargı alanlarında bunun açık örneklerini görmek mümkündür.
Comments are closed