İnsanlık için çıkarılmış bu ümmetin genci de insanlığın gencidir. Bu ümmet, insanlığın son gemisi ise onun genci de insanlığın son umududur. Yaşına, cinsiyetine göre değil menşeine bakılan bu genç, insanlığın ta kendisidir.
Ümmetin ilk günlerinde öyle oldu.
Tüyleri bitmeden cihad meydanlarına çıktılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanı başında görev talep ettiler. Yaşlarına bakılmadı, yürekleri okundu. Heyecanları tecrübesizliklerini örttü. Dini ve insanlığın gereklerini omuzlandılar. Onlu yaşlarında ‘hayata atıldılar.’ O yaşlarda hayata anlam kattılar. Onlardan bazıları anne babalarından önce adam oldular. İpekli kıyafetlerden sıyrılıp kıyafetsiz hâllerden Rablerine yürüdüler. Çocuk yaşlarda iken ‘adam’ aranan ilanları duyduklarında ‘adamlar’ gibi ayağa kalktılar.
İlkleri almayı becerdiler. İlk ona girdiler. İlk oku atmayı da ilk Kur’an okumayı da onlar kaptılar. Hicrette de onlar vardı.
Kimse onları küçük göremedi. Ağızları Kur’an ahlâkı koktuğu için onlara ‘ağzı süt kokuyor’ diyebilen olmadı. Sütten kesildiler şehadeti ve cihadı emdiler. Yaşları gençlik sürecinde iken Allah ve Resûlü’ne destek için yollara düştüler. Tek başına olmak onları ürkütmedi. Yalnızlık, karşıdakilerin ağır görkemi, şeytanın hileleri onları yıldırmadı. Girdikleri köylerden şehirler oluşturdular. Yesrib’i Medine yapmaya muvaffak oldular.
Bu ümmetin genci olmak onların ruhu gibi oldu. Herkes küçük doğup sonradan büyürken onlar bu büyük ümmetin çocukları olarak adeta büyük doğdular da büyükken büyüklüklerini sürdürdüler.
‘Kim?’ diye sorulunca anında ‘ben!’ dediler.
‘Ne zaman?’ sorusuna da ‘hemen!’ dediler.
Onları izleyen meleklerle yarıştılar. İman ettikleri Peygamber aleyhisselam onlara dolu dolu gözlerle baktı. Onların üzerinde ümmetinin ilerleyişini izledi. Onlardan birinin hatırasını İmam Buharî, Ali radıyallahu anhın dilinden bize taşıyor. Diyor ki:
‘Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ‘Anam babam sana feda olsun!’ sözünü Sa’d bin Ebi Vakkas’tan başkası için kullandığını görmedim.’
Subhanellah!
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamber, ona iman etmiş gençlerden birine, bir insana söylenebilecek fedakârlık cümlelerinden en büyüğünü kullanıyor: ‘Anam babam sana feda olsun!’
Bu söz, Peygamber aleyhisselamın mübarek ağzından çıkıp yeryüzünden göklere yükseldiğinde Sa’d radıyallahu anh, yirmi altı yaşında idi. On yedi yaşında Müslüman olmuştu. Otuz yaşına gelmeden bu söz onun için söylendi. Ve otuz yaşını görmeden önce hayatta iken cennetle müjdelenmeyi gördü. Allah ondan razı olsun. Oldu da. Bu ümmetin gencinin bu ümmet olduğunu gösterip gitti bu âlemden. Büyük doğdu, büyük yaşadı ve büyük gitti Rabbine.
Bu büyük ümmetin fertlerin olup da küçük kalmak yaraşır mı hiç!
İnsanlığın bir kurtuluş umudu varsa o da bu ‘insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet’ olan bu ümmetten başkası olamaz. Bu ümmetin camileri, Allah için ibadet edilebilecek son ve tek merkezlerdir. Bu ümmetin Kur’an’ı tek kitaptır. Bu ümmetin Şeriat’ı, hayat rehberi olabilecek ve eskimeyecek tek kaynaktır. Bu ümmetin akidesi iman denebilecek tek akidedir. Bu ümmetin varlığı tek çaredir. Böyle iman ediyoruz. Böyle iman etmedikçe de mü’min olamayacağımız bellidir.
Böyledir bizim ümmetimiz. Kabile ümmet değiliz. Yöre ümmeti değiliz. Bir asır için gelmedik. Dağda ibadete çekilmemiz emredilmedi. İnsanlık biziz, insanlık için çıkarıldık bu meydana. Bizdeki insanlık kadar insanlık kalitesi olacak diye inandık. Erkeğimiz, kadınımız, gencimiz ve yaşlımız, siyahımız ve beyazımız.. tek ümmetiz. Son gemi biziz. Allah’ın Şeriat’ının hizmet erleri de biziz.
Bu ümmetin gençleri de bu ümmetin kendisidir. Onlar yarınların umudu değildir. Bugün umut olmayan yarın nasıl olacak? Bu ümmetin gençleri dün, Peygamber aleyhisselamın umudu idi. Bugüne kadar da umut olarak geldiler. Yarın da biiznillah onlar umuttur. Bu ümmet genç ümmettir. On beş yaşında herkesi adam yapan bir Şeriat’ın ümmetiyiz. On beş yaşına kadar hazırlanan, ondan sonra da meydanlara koşturulan gençler bu ümmetin özüdür.
Gençleri yarınlar için hazırlayacağını zannedenler, bu ümmeti tanıyamamışlardır. Kendileri cennetle müjdelenecek yaşı geçirdikleri için gençlere de onu uygun bulamamışlardır onlar.
Genç ve dinamik bir ümmetin gençleri, Kur’an’ımızın sesidir, Şeriat’ımızın pratiğidir.
Bu ümmete hizmet etmek isteyenler omuzlarında gençleri taşısın. Onlara analarını babalarını feda etsinler. Kasalarını açsınlar, bağırlarını sersinler. Bu ümmetin sesi, seccadesinde Rabbi ile buluşan gençlerin sesidir. Yaşça büyükleri onların sesini kıssa da melekler duyar, gökler duyar, Yesrib duyar, tarih duyar, geleceğe kulak açanlar duyar…
Bu ümmeti görmek isteyenler onun gençlerini görsünler.
Güneş ve onun gezegeni eğilmiş de dünyaya, onu izlemiyor mu?
Ey bu ümmetin genci!
Senin, Kur’an olan ahlâ-kı-nı melekeler izlemiyor mu?
Senin sabah virdini kuşlar terennüm etmiyor mu?
Sen Rabbini anarken ne zannedersin, o seni duymuyor mu?
Sen ümmetinle yanıp kavrulurken gençlerin genci Sa’d ve Mus’ab senden uzak mı?
Sen ey genç, ey son geminin tüyü yeni biten tayfası; kasların kopasıya sarıl küreğe e mi! Sen gemiyi yüzdür, senin kollarına milyarlar tutunmuş da sana umut bağlamıştır. Sen, Kur’an okuyan genç! Sen, umutsun. Sen, bu ümmetsin.
Nureddin Yıldız Hocaefendi’nin, Aralık 2015 tarihinde Altınoluk Dergisinde yayımlanan yazısıdır.
Comments are closed